Şampiyonlarımız, yobazlarımız ve muhalefetimiz

07 Eylül 2023 Perşembe

Türkiye Kadın Milli Voleybol Takımımızın, Milletler Ligi Şampiyonluğu’nun ardından Avrupa Şampiyonluğu’nu da kazanması, ülkemizin ezici çoğunluğunu sevinç gözyaşlarına boğdu. Sizi bilmiyorum ama maçı beraber izlediğim eşim, ben ve yakın dostlarımız mutluluktan ağladık. Atatürk’ün çağdaş kızları, hem de Cumhuriyetin 100. yılında, önüne çıkan her ülkeyi devirerek kazanmıştı bu iki şampiyonluğu… Bundan daha büyük gurur olabilir mi? Tabii ki hayır! İnanın bana, o sahneyi Atatürk görebilseydi, en çok Büyük Önder göz yaşı dökerdi; hem oyuncularımızı hem de onları bayraklarıyla elleri patlarcasına alkışlayan binlerce seyirciyi teker teker kucaklardı! 

Evet biraz sürrealist bir sahne oldu ama zaten pazar gecesi ve şu yaz aylarında değerli Kadın Milli Voleybol Takımımızın bize yaşattıkları da çok alıştığımız sahneler değildi. Brüksel’de heyecanla, kahkahalarla, üzerlerindeki bütün sorumluluk yüklerini atmış olarak büyük keyif ve coşkuyla Erik Dalı oynayan bu müthiş takımı oluşturan kahramanlar, artık tarihimizin bir parçası. Onlar Atatürk’ün tarif ettiği sporcular olarak sonsuza dek Türk kadınının simgelerinden olacaklar! Kurtuluş Savaşı’nda destan yazan, Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren mimar, mühendis, doktor, hâkim hatta pilot olan o muhteşem dizinin yeni halkasını oluşturdular.

Bu gururun yanında, maalesef burada yazmaya mecbur kaldığım için bile utandığım neler oldu, onu da iyi biliyorsunuz… Bazı vatan hainleri, Türkiye ve Cumhuriyet düşmanları, kalkıp “İşte Filenin Sultanlarını yenecek şanlı Sırp Kadın Voleybol Milli Takımı” diye sosyal medya paylaşımları yaptılar, Ebrar Karakurt’un üstünden milli formanın derhal çıkarılması gerektiğini maçtan önce savunup milli takımın moralini sıfırlamaya gayret ettiler. Ne denebilir ki? Zaten Ebrar Karakurt en güzel cevabı verdi: “Boş yapma Abdülhamid”i çaktıktan sonra finali helal terleriyle takım arkadaşlarıyla beraber kazandı ve Türk bayrağını üzerine sarıp İstiklal Marşımız çalınırken gururla hüngür hüngür ağladı. Takım arkadaşlarıyla ve tüm seyircilerle, Türkiye’yle sevincini paylaştı… Ve şu cümleleri yazdı sosyal medyasından: “Hepinizi böyle kucaklıyorum (fotoğraftaki gibi) birleşerek kazanacağız ayrışarak değil!” 

Ebrar, dünyanın en tatlı afacanı, gözlerinden zekâ fışkırıyor, sahanın her yerinde, hem müdafaada hem hücumda tüm gücü ve donanımıyla sahayı kaplıyor! Zehra Güneş, hem güzeller güzeli, hem de çok zarif… Hakkında kaç tane fan sayfası açıldığını kendisi de bilmiyordur, onun ilgilendiği konu smaçları, plaseleri, esprileri, mimikleri ve dayanışma içinde yaşanan mutluluğu… Maç sırasında TRT Spor spikeri Mehmet Sevinç, Melissa Vargas’ı ne güzel tanımladı: “Vargas Hava Yolları”! Böyle sade ve etkili bir espri ayakta alkışlanır! İster futbol ister basketbol ister kürek ile uğraşıyor olsun, her sporcu gencin odasında en geç bir-iki hafta içinde, onun havada uçarak vurduğu servisin harika bir posteri yer alacak… 

Hande Baladın da tam voleybolun aradığı ve görmek istediği gibi çok yönlü, cıva gibi bir yıldız! Gizem Örge’nin lakabı ise “Milli Savunma Bakanı”! Fenerbahçe’de -kendi deyimiyle- yeniden doğduktan sonra Daniele Santarelli kendisini o konum ve en iyi oynadığı kilit noktada, güvenip müdafaanın kilidini emanet etmiş.

Göreve gelir gelmez takımın potansiyelini açığa çıkaran, adil, pozitif, inançlı ve mütevazı başantrenör Santarelli, Eda Erdem’in de ne kadar muhteşem bir kaptan olduğunu saya saya bitiremiyor! Ne mutlu takımımıza ki böyle bir örnek ve olağanüstü liderimiz var!

Tüm takımdakilerin her birine ayrı bir sevgi ve hayranlığımız var… Simge Şebnem Aköz, Cansu Özbay, Ayça Aykaç, Meliha İsmailoğlu, İlkin Aydın, Elif Şahin, Aslı Kalaç, Saliha Şahin, Derya Cebecioğlu… Hepsinin ortak noktası oynarken mutlu olmaları, takım aidiyeti hissetmeleri, çağdaş bir Türk kadını olarak bunun sorumluluğunu omuzlarında taşımaktan gurur duymaları ve ödünsüz Atatürkçü olmaları! Her biri bu ülkede yaşayan milyonlarca Türk kadının geleceğe daha güvenli bakmalarını sağlıyorlar.

Belki bir de madalyonun diğer yüzü var: Sokağa çıkması yasaklanan, vücudunun tek miliminin dışarıdan görülmesi günah sayılan, belki üç yaşından itibaren Kuran kurslarının derinliklerinde neler yaşandığı tartışmalı ve sürekli medyaya yansıyan karanlık noktalarının korkusu içinde büyüyen, dindar değil “dinci” Türkiye’nin kapsama alanında kalan çocuklarımız, genç kızlarımız, kadınlarımız, bu sahnelere nasıl bakıyorlar? Acaba aralarından kaçı pazar akşamı Türkiye Kadın Milli Takımını seyrederken ağır azar işitti? O akşam gelen büyük başarı için sevinmesi mi yoksa kendi çevresinin dayattığı gibi üzülmesi mi gerektiğini içinde çözümleyemeyen yüzbinlerce belki milyonlarca kadınımız var bildiğimiz gibi… Kadınları eşya gibi gören hukuk karşısında onlara aynı hakları reva görmeyen, kadınların uğradığı şiddet konusunda kılını kıpırdatmayıp parçası olan, onların erkeklerle aynı okullara gitmesini istemeyen ya da hatta hiç eğitim almasını istemeyen, onları yalnız birer hizmetçi gibi gören kaç milyon erkek aramızda yaşıyor sanıyorsunuz? Bunları söylerken utanıyorum ve üzülüyorum… 

Sosyal medyada İranlı bir kadının, maç günü millerimizin sevinç seremonisini “Keşke bizde böyle dans edebilseydik” sözleriyle paylaşımı, Cumhuriyetin ve laikliğin yaşamsal önemini hepimize bir kez daha hatırlatmıyor mu?!

SEVGİLİ KADINLARIMIZ! POLİTİKACILARA DEĞİL, SPORA VE SANATA GÜVENİN

İnanın bana Türkiye’de kadınların özgürlük, laiklik ve demokrasi adına bağımsızlıklarını, haklarını ve yaşam alanlarını koruyacak olanlar, politikacılarımızdan çok demokrat seçmen kitlesi, spor camiası ve geniş sanat ortamımızın pek muhterem üyeleri olacak! Çünkü maalesef siyasilerimizin beyni çok karışık! Onlar “Aman sakın mütedeyyin oyları kullanacak seçmenler yanlış anlamasın, alınmasın, üzülmesin” diye düşüne düşüne bu konularda yaşanan olumsuzlukların hiçbirinde topa girmiyorlar. “İçkiyi, kadın özgürlüğünü, sanatsal ifade özgürlüğünü savunursak, aman ha oy kaybedebiliriz” kaygısıyla birçoğu öyle bir kenarda duruyor. Özür dilerim ama hepsinin düşüncesizliklerini ağır şekilde kınıyorum! Kısa vade düşüne düşüne, Türkiye’yi bu hale düşürdüler!

Türkiye’de kadınlarımızı ve genç kızlarımızı özgürlükleri ile beraber koruyup engin ve çağdaş ufuklara spor, sanat ve medya taşıyacak! Voleybol kurslarına talep ve katılım %700 artmış durumda! Üç büyüklerimizin de artık Türkiye Kadınlar Futbol Ligi’ne dahil olmasının etkisiyle, birkaç yıl içinde voleybol ve basketbol kadar ilgi çekmeye başlayacak… Anadolu’nun her tarafında Kadın Voleybol Milli Takımımızdan, dünya şampiyonu okçumuz Mete Gazoz’dan, futbol takımlarımızın başarılarından feyz alan ve büyük heyecan duyan genç kızlarımız ve erkeklerimiz, çocuklarımız, kendilerini spor alanlarına atacaklar… Ya da tiyatro sahnelerine, resim kurslarına, müzik atölyelerine… Anadolu’yu sofuluktan işte onlar koruyacak! Dine saygıyla, “dindarlık” ve “dincilik” karesindeki o korkunç uçurumu onlar görecek ve yobazlığa dur diyecekler…. Onlara inanan aileleri, arkadaşları, eşleri, onların özgürlük içinde bu açılımlarını yaşama geçirebilmeleri için kendilerine kol kanat gerecekler.

Sevgili muhteşem takımımız, eminim ne çok şey başardığınızın, siyasi sahnedeki saçma çekişmeleri nasıl ikinci, hatta üçüncü plana attığınızın farkındasınız… Sizi alkışlıyoruz, kucaklıyoruz ve yazdığınız tarihi kayda alıyoruz… İyi ki varsınız! 

Bir de muhalefet partilerinin başlarını kuma gömdükleri “mütedeyyin seçmene bağımlılık” hastalığından kurtarabilirseniz, işte o zaman ülkenin siyasi dengelerini de değiştireceksiniz!

Hani helalleşmeden bahsetmeyi çok sevenler var ya? Sizlerle beraber onlara soruyoruz: Ebrar Karakurt’u, Sedef Kabaş’ı, Türkan Saylan’ın aziz hatırasını ve sayısız genç kızımızı ve kadınımızı rencide eden, onları aşağılamaya çalışan, onlara hakaret edenler yerine bu mağduriyeti yaşayanlarla helalleşmeyi hiç akıllarına getirecekler mi bir gün acaba? Pek umudum yok bazı isimlerden artık…

İzahı mümkün olmayan şekilde Feshane’deki sergi hakkında akıl almaz soruşturmalar açıldı evvelsi gün. Peki o andan itibaren bizler neler beklerdik? Tabii ki CHP’nin ve diğer muhalefet partilerinin derhal demokrasiye ve özgür sanata karşı malum odaklardan gelen saldırıyı en ağır şekilde eleştirip kınamalarını. Ne gezeer? Maalesef CHP’nin böyle refleksleri yok artık… Parti’nin kaybettirilmeye çalışılan köklerine dönerek acilen bu oldubittilere karşı en ağır ve hızlı tepkileri verebilmesi lazım… En kısa zamanda bu dönüşüm nasıl olacak? Her CHP üyesi bunları düşünmeye mecbur!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erken seçim mi dediniz? 18 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları