Barış Doster

Sömürge solculuğu ve müstemleke sağcılığı

11 Kasım 2020 Çarşamba

Çok ilginç günlerden geçiyoruz. Dünyada ABD medyasından sonra, ABD’deki başkanlık seçimini en çok haberleştiren medya bizde. Lakin aynı medyanın büyük bölümü, Hazine ve Maliye Bakanı’nın istifa ettiğini saatlerce veremiyor. İstifanın devletin hukukuna, kurallarına, işleyişine, geleneklerine, teamüllerine göre değil, sosyal medya üzerinden duyurulması, bir başka garip durum. İstifanın nedeni ve sonucu üzerine yapılan sosyal medya muharebeleri ise bir diğer ilginçlik olarak dikkat çekiyor.

Dahası var. ABD’de seçimi kazanan ve kaybeden isimler üzerinden yapılan tartışmalar ve belirginleşen saflaşmalar da yine ülkemize özgü. Gazeteciler, akademisyenler, uzmanlar, yorumcular arasında Donald Trump ve Joe Biden taraftarları var. Bu nedenle ekranlarda kavga ediyorlar. Belli ki kapitalizmi, emperyalizmi, ABD devlet aygıtının işleyişini hiç bilmiyorlar.

Bu tutum yeni değil üstelik. Barack Obama, 2008’de seçimi kazanıp ABD başkanı olduğunda, “Güne mutlu uyandım, ABD’nin başında sosyalist ve esmer tenli bir başkan var” diye mesaj atanı vardı. İstanbul’da baro başkanı olamadı, ama mebus oldu, hem de ABD’nin en sevdiği partilerden birinde. Van’ın Gürpınar ilçesine bağlı Çavuştepe köyünde 44 koyun keserek kutlama yapan köylülerimiz vardı, Obama ABD’nin 44. başkanı olduğu için. Son birkaç gündür de liberal sol (ne demekse o) yorumcu ve gazeteciler, Biden’ın kazanmasına seviniyorlar. Şaşırmıyoruz. Cehaletin o cenahta örgütlü ve kurumsal olduğunu biliyoruz.

ASIL MESELE NE?

Yukarıda verdiğimiz örnekler, aydınların karakterine, niteliğine, tavrına ilişkin tartışmanın ne denli önemli olduğunu gösteriyor aslında. Çünkü öncelikle özgür, bağımsız, bağlantısız olmalı aydın. Düşündüğünü korkmadan söylemeli. Gerçekleri konuşmaktan çekinmemeli. Herhangi bir kariyer hesabı yapmamalı. Siyasi, iktisadi, askeri, bürokratik tüm güç odaklarıyla arasına mesafe koymalı. Hiçbir çevrenin, lobinin, çıkar grubunun adamı, uzantısı, sözcüsü olmamalı. Doğrultu tutarlılığına sahip olmalı. Eğilip bükülmemeli. Halktan, emekçi sınıflardan kopmamalı.

Bu bağlamda güçlü, öncü, cesur, kararlı, özverili, mücadeleci bir aydın birikimine sahip olan ülkemizin, 1980’den başlayarak ve sonrasında hızlanarak nasıl bir yozlaşma, çürüme, çoraklaşma içinde olduğunu biliyoruz. Kaçınılmaz olarak aydınlar, bilim insanları, gazeteciler, yazarlar da bu koşullardan etkileniyorlar. Milletten ümidi kesiyorlar. Özgüvenlerini yitiriyorlar. Bencil, bireyci arayışlara giriyorlar.

O nedenle öncelikle ve özellikle emekten, eşitlikten, aydınlanmadan ve bağımsızlıktan yana olması, emperyalizme karşı çıkması gereken solcu aydınların önemli bölümünde ABD ve Avrupa Birliği kuyrukçuluğu zemin buluyor. Sivil toplumculuk, tarikat ve cemaat severlik güçleniyor. Milliyetçi, muhafazakâr, sağ geleneğin aydınlarında ise abartılı bir ABD hayranlığı, temelsiz bir Arap severlik, gerçekçi olmayan bir Osmanlı özlemi öne çıkıyor. Güçle araya mesafe koyamayınca, iktidar olanaklarından beslenmeye alışınca, eleştiriyi unutunca, gelenekten kopuş da kaçınılmaz oluyor.

Sonuçta karşımıza, bilgi temelli konuşmayan, esen siyasi rüzgâra göre tutum alan, Trump ve Biden için kavga eden sömürge aydınları, emperyalizmin acenteleri çıkıyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları