Barış Doster

Salgından sonra dünya siyaseti ve Türkiye

27 Mayıs 2020 Çarşamba

Ekonomik, politik, toplumsal gelişmeler arasındaki ilişki toplumbilimlerinin tunç yasasıdır. Sınıf çatışmaları; tez ve antitez, etki ve tepki arasındaki mücadele; sonra senteze ulaşılması, tarihin ilerleyişini sağlar. İnsanlık bu şekilde gelişir. Kitlesel savaşlar, doğal afetler, salgın hastalıklar, büyük devrimler gibi tarihsel kırılma noktaları da, dünya çapında sonuçlar doğurur. Tarihin akışını değiştirir. Derin izler bırakır.

Hiç gerilere gitmeyelim. Son 30 yılda, dünyayı etkileyen olayları sıralamamızı isteseler, çoğumuz 1989 - 1991 arasında Berlin Duvarı’nın yıkılmasını, Varşova Paktı’nın tarihe karışmasını, SSCB’nin dağılmasını söyleriz. 2000’li yıllar için, 11 Eylül 2001’deki terör eylemlerini anımsatırız. 2010 yılı aralık ayında başlayan Arap Baharı’nı ilave ederiz. Bu listeye bundan sonra, 2020 için, koronavirüs salgınını ekleyeceğiz. Demek, son 30 yılda, her 10 yılda bir, küresel sonuçlar doğuran gelişmeler yaşamışız. Soru, daha neler göreceğimiz. Sorun, bunlardan ders alıp almayacağımız.

Salgın hastalık sonrasında dünya siyasetinde hızlı, büyük değişimler yaşanacak. ABD’nin gerileyişi hızlanarak devam edecek. Çin’in yükselişi sürecek. Rusya, petrol fiyatlarının düşmesi nedeniyle ekonomik açıdan hırpalansa da, diplomatik olarak geri adım atmayacak. Kazanımlarını koruyacak. Avrupa Birliği’nin (AB) geleceği ve cazibesi daha çok tartışılacak. ABD’nin tek başına liderlik etmeye, yön vermeye çalıştığı dünya düzeni yerine, iki kutuplu, çok kutuplu düzen tartışmaları öne çıkacak. Uluslararası ittifaklarda disiplin daha da gevşeyecek. Bölgesel ölçekte öne çıkan güçlerin arayışlarına koşut olarak, yeni ittifaklar gündeme gelecek. Batı ile ilişkileri iyi olan bölgesel güçler, güvenlik konularında ABD’yle işbirliği yapmayı sürdürseler de, ekonomik konularda Çin’le daha çok işbirliği yapmak isteyecekler. ABD, müttefiklerine güvenlik şemsiyesi sunduğunu söyleyip, bu yönüne daha çok dikkat çekecek. Çin, ekonomik gücünü, yardım kapasitesini, ticari ilişkilerini daha da öne çıkaracak.

Türkiye nasıl etkilenecek?

Tüm bu gelişmeler, Türkiye’yi de etkileyecek. Çünkü coğrafi konumumuz, jeopolitik önemimiz, stratejik değerimiz, komşularımız, kırılgan ekonomimiz, dünyayla ilişkilerimiz, ticari bağlarımız, enerji bağımlılığımızla, dış etkilere açık bir bünyemiz var.

Türkiye, iktidar bloku aksini söylese de, küresel güç adayı değil. Çünkü bölgesel güç olmadan, küresel güç olmak olanaksız. Küresel güç olmaya çalışan bir devletin, bu konuda komşuları başta olmak üzere, bölge ülkelerinin rızasını alması, en azından itirazını engellemesi gerekir. Dahası, “değerli yalnızlık” siyasetinden, küresel güç çıkmaz. Suriye siyasetinde görüldüğü üzere, ABD ile Rusya arasında denge arayışı, değil küresel güç adayı olmayı, bölgesel ölçekte bile iddia ve itibarı aşındırıyor.  

Fazlasıyla öne çıkarılan, emperyalizmle mücadele söylemi de inandırıcılıktan uzak. Çünkü emperyalizmle mücadele hamasetle yapılmaz. Aklını kullanmayan, emeğini seferber etmeyen, ekmeğini hakça bölüşmeyen, bilimi rehber edinmeyen, adaleti sağlamayan bir toplum, emperyalizmle mücadele edemez. Kapitalizme boyun eğerek, emperyalizme karşı çıkılmaz. Emperyalizmle mücadele; milleti birleştirerek, milli seferberlik bilinci oluşturarak olur. Bunu başarmadan, emperyalizme karşı savaş verilmez. En önemlisi; Türkiye’de emperyalizmle mücadele Atatürk’ü, Kuvayı Milliye’yi ve Cumhuriyeti sahiplenmeden olmaz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları