Barış Doster

İdlib’e NATO’yu çağırmak kime hizmet eder?

15 Şubat 2020 Cumartesi

İdlib’de artan gerilimi fırsat bilen bazı çevreler, hemen ABD’yle yakınlaşmayı, NATO’nun bölgeye müdahale etmesini savunmaya başladılar. ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi’nin, sanki PKK-PYD-YPG ve FETÖ terör örgütlerine en büyük desteği veren ABD değilmiş gibi, İdlib’de şehit düşen Türk askerleri için, Türkçe konuşarak başsağlığı dilemesi de, hayli etkili oldu bu çevreler üzerinde.

ABD’nin zekâmızla alay etmesine izin vermeden, ABD temsilcisinin halkla ilişkiler çalışması yaptığını unutmadan, öncelikle şu soruyu sormalı: ABD’nin bu sorunun çözümünde ağırlığını artırması kimin işine yarar? Bölge ülkelerinin ve sorunu samimiyetle çözmek isteyenlerin mi? Bölge ülkelerini bölmeye çalışan ABD’nin ve ABD güdümlü terör örgütlerinin mi?

ABD’nin konuya daha da çok müdahil olmasını isteyenler, ABD müdahalesinin çözüm getirmeyeceğini, aksine, çözümü zorlaştıracağını görmedikleri gibi, şunun da farkında değiller: ABD’nin eski gücü yok. Her yere işgal kuvveti yollayamıyor. 11 Eylül 2001’deki terör eylemlerinin ardından dünyayı kasıp kavuran ABD’nin etkisi geriliyor. 2001’de Afganistan’ı, 2003’te Irak’ı işgal eden; 2003’te Gürcistan’da, 2004’te Ukrayna’da, 2005’te Kırgızistan’da renkli devrimler yapan ABD yok artık.

Dahası; İran, Venezüella ve Kuzey Kore’de de umduğunu bulamadı ABD. Rusya ve Çin’in yükselişini, yakın ilişki kurmasını önleyemedi. Hindistan ve Pakistan’ın aynı gün Şanghay İşbirliği Örgütü üyesi olmasının önüne geçemedi. Çin öncülüğündeki Kuşak ve Yol Projesi’nin gelişmesini engelleyemedi. Tersine stratejik ortağı İngiltere bile projeye katıldı. Almanya’nın Rusya ve Çin’le yakınlaşmasını durduramadı.  

Peki, ne yaptı ABD? 1994 tarihli Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması’nın (NAFTA) yerine, yine Kanada ve Meksika’yla birlikte 2019’da ABD, Meksika, Kanada Anlaşması’nı (USMCA) imzaladı. Çin’le ticaret savaşlarını hızla başlattı. Sonra durakladı. İran’la imzalanan nükleer anlaşmadan; Paris İklim Sözleşmesi’nden; Trans Pasifik Ortaklık Anlaşması’ndan (TPP); 1987’de SSCB ile imzaladığı, sonra Rusya’nın taraf olduğu Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması’ndan (INF) çekildi.

ABD’nin ipiyle kuyuya inmek

Şurası açık; dünyanın güç merkezi batıdan doğuya kayıyor. Soğuk Savaş’ın başladığı yıllar; Truman Doktrini (1947), Marshall Yardımı (1948-1951) geride kaldı. 1952’de girdiğimiz NATO’nun, hangi darbelere destek verdiğini, hangi terör örgütlerini desteklediğini, hangi yöntemlerle, kimleri kullanarak ülkemizi bölmeye çalıştığını herkes biliyor. Bir zamanlar NATO üyeliğini hararetle destekleyenler bile, NATO’dan çıkmayı tartışıyorlar. Sadece askeri alanda değil, siyasi, iktisadi, toplumsal, kültürel, bürokratik alanlarda da ABD çıkarlarına göre yapılanmanın aracı olan NATO’nun, ABD’nin işgal aygıtı olduğu, her geçen gün daha çok anlaşılıyor.

 Kısacası, bugün NATO’nun, dolayısıyla da ABD’nin güvenlik şemsiyesini istemenin, yarın ABD’nin himayesini istemekle sonuçlanacağını görmek gerekiyor. Güvenliğin, egemenliğin, bağımsızlığın, birliğin yolu ise Sivas Kongresi’nde olduğu gibi, “Manda ve himayeye hayır” demekten geçiyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları