Barış Doster

Halk sağlığı ve ulusal çıkar

09 Mayıs 2020 Cumartesi

Salgın hastalık dünyayı kasıp kavurmaya devam ederken, sanki aralarında konuşmuş gibi, yazılı olmayan bir uzlaşıya varmış gibi, bir anda devletler normalleşme adımları atmaya başladılar. Uzmanların ikinci bir dalga konusundaki uyarıları dikkate alınmadı. Ekonomik göstergeler ağır bastı. IMF’nin, “Bu yıl dünya ekonomisi yüzde 3 küçülecek” demesi etkili oldu. Azalan tüketim, artan işsizlik, kapanan fabrikalar, düşen petrol fiyatları baskın çıktı. Salgının ilk günlerinde, yurttaşlarına, “Siz sağlığınızı düşünün. Evinizde kalın. Biz sizin cebinize para koyarız” diyen hükümetler de büyük sermayenin baskılarına daha fazla dayanamadılar. Bu adımı atarken, halkın sağlığını değil, egemen sınıfların çıkarını ve gelecek seçimlerin sonuçlarını düşündüler elbette.

Örneğin, ABD’de bu yıl kasım ayında başkanlık seçimleri var. ABD Başkanı Donald Trump, 4 ay önce rahat göründüğü anketlerde, hızla inişe geçti. Rakibinin gerisinde görünüyor. O nedenle, içeride ve dışarıda düşman yaratıyor. Bahane üretiyor. Sorumluluğu başkalarına atıyor. Nazi hayranı; ırkçı; göçmen, Müslüman, Asyalı karşıtı; eli silahlı gruplara selam yolluyor. Son 7 haftada işini kaybeden yaklaşık 30 milyon kişi, Haziran 2020’de yüzde 25’e yaklaşması beklenen işsizlik oranı, Trump’ın gözünü korkutuyor. İçeride rakiplerine, dışarıda Çin’e bu kadar saldırmasının nedeni bu.

Türkiye’de de son haftalarda iyice sertleşen iç siyaseti, “iç düşman” ve “öteki” söylemlerini, bu kapsamda yorumlamak gerekir.

Ulusal çıkar kimin çıkarıdır?

Dikkat çekmekte yarar var. Dış politika, sadece stratejiyle, jeopolitikle, ulusal savunma ve güvenlikle, dış istihbaratla ilgilenmez. En az bunlar kadar, ekonomik çıkarlarla ilgilenir. Bunlar, bir bütünün parçalarıdır. Belirleyici olan, ekonomidir. Kapitalist, liberal bir düzende, “ulusal çıkar” olarak önümüze konan da özünde egemen sınıfların çıkarıdır. Bu çıkarın boyutları, her ülkenin çapına, devlet kapasitesine, sınıf ilişkilerine, farklı sınıfların siyasete ağırlıklarını koyabilme kabiliyetine göre değişir.

Misal; ABD, ülkedeki egemen sınıfların çıkarını, ulusal çıkar olmanın da ötesinde, dünyanın çıkarıymış gibi sunar. İşgallerini böyle gerekçelendirir. Yaptığı darbeleri, desteklediği diktatörleri bu şekilde açıklar. “İnsan hakları”, “demokrasi”, “özgürlük”, “piyasa ekonomisi” kavramlarını bu nedenle dilinden düşürmez. Küreselleşmeyi dayatmasının, buna karşı çıkanları “hür dünyanın düşmanları” olarak yaftalamasının sebebi budur. Bunlar ABD’nin ekonomik, politik, askeri öncelikleridir.

Sorun, dünyadaki en zengin 2 bin kişinin toplam servetinin, 4 milyar insanın toplam servetine eşit olmasıdır. Bu adil, eşit, sürdürülebilir değildir. Mesele, salgın hastalığın öne çektiği küresel ekonomik bunalımın, 1929’daki ekonomik krizden sonraki en büyük iktisadi buhran olduğunu (1929’dakini geçecek diyenler de var) görmenin ötesinde, bu krizleri yaratan ideolojiye, modele karşı mücadele etmektir. Sırf bu son kriz nedeniyle, dünyadaki işsizlere, en az 300 milyon yeni işsizin katılmasının, yeni gerilimleri, çatışmaları, bunalımları beraberinde getireceğini bilerek davranmaktır.

Çözüm de sahte politik aktörlere, halka içirilen acı reçetelere, boş vaatlere karşı çıkmaktan; ideolojik berraklık, politik kararlılık, sınıf bilinci ve örgütlü mücadeleden geçmektedir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları