Barış Doster

Atatürk, Gazi Meclis ve 100. yıl

22 Nisan 2020 Çarşamba

Yarın 23 Nisan. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 100. yılını kutlayacağız. Her yıl, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutladığımız bu bayramı, bu sene hayli buruk kutluyoruz. İki nedeni var bunun. İlki dönemsel. Üstelik siyasal boyutu da yok. Salgın hastalık nedeniyle alınan önlemlerle ilgili. Sokağa çıkma yasağı var. O yüzden bu yıl caddelerde, meydanlarda olamayacağız. Kuvayi Milliye’nin ve Milli Mücadele’nin simgesi ay yıldızlı bayraklarımızla, Atatürk fotoğraflarımızla sevincimizi, coşkumuzu hep birlikte paylaşamayacağız. 19 Mayıs’ta, 30 Ağustos’ta, 29 Ekim’de telafi ederiz. İkinci neden ise yapısal. Tamamen siyasal. 2018’de Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesiyle ilgili. Meclis’in işlevini, önemini, ağırlığını yitirmesiyle ortaya çıkan durumdan kaynaklanıyor. Telafisi güç.

Meseleyi daha kapsamlı tartışalım. Devletin resmi adı, gelişmişlik düzeyi, nüfusu, coğrafyası ne olursa olsun, özde ve esasta halk egemenliğini, milli iradeyi, meşruiyetin kaynağı olarak milleti gören rejimlerde meclis önemlidir. Halkın oyuyla oluşan, milli iradenin tecelli ettiği yer olan parlamento değerlidir. Bizim tarihimiz söz konusu olduğunda, bu durum çok daha belirgindir, belirleyicidir. Çünkü savaş ve devrim, Meclis çatısı altında yönetilmiştir. Emperyalizme ve onun yurdumuzdaki uzantılarına, işbirlikçilerine karşı verilen Kurtuluş Savaşı da, savaşla eşzamanlı olarak yapılan, savaşla iç içe geçen Egemenlik Devrimi de, Meclis çatısı altında yürütülmüştür. Egemenliğin kökünü, kaynağını, tanımını, anlamını, işlevini değiştiren; egemenliği gökten alıp yere indiren yani siyasallaştıran; dini olmaktan çıkarıp dünyevi kılan yani laikleştiren; hanedandan alıp millete veren yani millileştiren bu devrim, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyetin ilanıyla taçlanmıştır. O gün, ülkenin ve rejimin adı resmen Cumhuriyetle bütünleşmiştir.      

Cepheye koşan mebuslar

 Milli ordunun başkomutanı, Müdafaa-i Hukuk’un lideri, Gazi Meclis’in, Kurucu Meclis’in başkanı Mustafa Kemal Paşa açısından Meclis başat güçtür. Vazgeçilmezdir. Meclis iradesi ve idaresi esastır. Her fırsatta Meclis’in önemine değinmiştir. Her adımda Meclis’in onayına başvurmuştur. Her eylemin kaynağı ve onay mercii olarak Meclis’i görmüştür ve Yunus Nadi Bey’e, “Ben her kerameti Meclis’ten bekleyenlerdenim. Bir devreye yetiştik ki onda her iş meşrû olmalıdır. Millet işleri de ancak milli kararlara istinad etmekle, milletin hissiyat-ı umumiyesine tercüman olmakla hâsıldır” demiştir.

 1920’nin Meclisi, bizim kurucu Meclisimiz, kahraman Meclisimiz; sadece savaşı yöneten, yasa yapan, devlet kuran bir Meclis değildir. Fiilen de savaşmış bir Meclistir. Kelimenin tam anlamıyla Gazi Meclis’tir. Meclis’in 7 milletvekili, cepheye gönüllü olarak, er rütbesiyle gitmişlerdir. O vekillerden biri olan Geyve Kaymakamı ve sonradan İzmit mebusu Hamdi Namık Gör’e, Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal imzasıyla verilen belgede şunlar yazılıdır: Kendisi cephede nefer olarak hizmet etmek üzere muharebe vazifesine talip olmuştur; kendisine her suretle destek ve yardım gereklidir. (Tarih: 11. 1. 337 (1921). (İlhan Selçuk, “Geyve Kaymakamı”, Cumhuriyet, 12. 07. 2001).

100 yıl önce, 23 Nisan’da Meclis’i açanlarda, Atatürk başta olmak üzere, karşılıksız ve sınırsız bir vatan aşkı, millet sevgisi, özgürlük ve bağımsızlık tutkusu, devrimci ve mücadeleci bir irade vardı. Düşmanı yendiler. Savaşı kazandılar. Cumhuriyeti kurdular. Birbiri ardına devrimleri hayata geçirdiler ve bize bir vatan bıraktılar.

 Hepsini rahmet, minnet ve hürmetle analım. Anıları önünde saygıyla eğilip ve hep birlikte haykıralım.

Yaşasın Türkiye.

Yaşasın Cumhuriyet.

Yaşasın Atatürk.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları