Barış Doster

Aşı beklerken aşağılanmak

08 Mayıs 2021 Cumartesi

Aşı diplomasisi, aşı emperyalizmi ve aşı turizmini biliyoruz. Literatüre, günlük kullanıma girdiler. Yurttaşların aşılanmasında yoğunluğu önlemek, öncelikleri saptamak için de yaş ve meslek grupları saptandı. Lakin Dışişleri Bakanı’nın, önceki gün Berlin’de, Alman mevkidaşıyla basın toplantısında söylediği şu sözler, hem aşılamada yeni ölçüt getirdi hem ulusal gururumuzu incitti: “Turistin görebileceği herkesi mayıs sonuna kadar aşılayacağız. Tüm dostlarımız güvenli bir şekilde tatil yapabilir.” 

Bakanın sözleri; Batı’ya karşı ezik, özgüven yoksunu bakış açısını; turist çekmek için milli haysiyetimizi hiçe sayan yaklaşımı içeriyor. Aşılamada getirdiği, “turistin görebileceği herkes” ayrımı da garip, sağlıksız. Çünkü ülkemizin mali gücü, nüfusu, aşı gereksinimi, aşı tedarikçileri belli. Şimdiye dek yapılan açıklamalarda hiçbir yetkili, aşılanacak nüfusa ilişkin kesin bir takvim vermedi. Verenler de yanıldı. Fakat belli ki Dışişleri Bakanı, bu işi sağlık bakanından daha iyi biliyor, tarih veriyor.  

Dahası var. Yabancı turistin öncelikle tercih ettiği illerimiz, ilçelerimiz belli; öncelikle Antalya, Muğla, Aydın, İzmir gibi illerimiz; Bodrum, Marmaris, Fethiye, Çeşme gibi ilçelerimiz geliyor akla. Ülkemize gelen yabancı turistin öncelikle göreceği, tanışacağı meslek grupları da belli; havalimanında çalışan, taksi, dolmuş, otobüs kullanan emekçiler, otellerin resepsiyon görevlileri, garsonlar, komiler, temizlik hizmetlileri, cankurtaranlar, plajda yiyecek - içecek satanlar vb... Bu yaklaşıma göre; yabancı turistin pek gitmediği Yozgat’ta, Tokat’ta, Kastamonu’da, Ağrı’da yaşayan yurttaşlarımızın veya yabancı turistin görme ihtimali pek olmayan çiftçilerin, köylülerin, devlet memurlarının, aşı için hayli beklemesi gerekecek.  

ZİHNİYET SIKINTILI, SORUN DERİN  

Bakanın sözleri; sanayileşmeden kopan, üretim ekonomisini unutan, dış kaynak bağımlılığı yapısal, yüksek faiz, yüksek enflasyon, yüksek döviz kuru yanında, yüksek dış borç ve yüksek işsizlik sarmalındaki Türk ekonomisinin, turizme ne kadar bel bağladığını ortaya koyuyor bir yönüyle de. Umudumuzu kırıyor. Türkiye’de, hele de seçim, referandum dönemlerinde, Avrupa aleyhinde atıp tutanların, kapalı kapılar ardında Avrupalılara hangi sözleri, hangi vaatleri, hangi ödünleri verdiğini de gösteriyor bir yandan. Onurumuzu zedeliyor. Daha fazla turist gelsin diye, basın toplantısında, Alman gazetecilerin önünde söylenen söz, ülkemizi aciz, güçsüz, bağımlı gösteriyor. Özgüvenimizi sarsıyor. Yazık, çok yazık... 

Bakanın sözleri; Cumhuriyetin dış politikasını beğenmeyen, Lozan’ı ve Montrö’yü içine sindiremeyen, ülkemizin başarılı Hariciye geleneğini, kariyer diplomatlarını “monşerler” diye azarlayan, aşağılayan bir zihniyetin, maalesef görmeye alıştığımız örneklerinden sadece biri. Aynı tavır, ABD’yle, NATO’yla, Rusya’yla ilişkilerde görülmüyor mu sanki? Suriye’yle ilişkilerde mezhepçiliğin (Sünnici); Irak’ın kuzeyinde Barzani’yle ilişkilerde etnikçiliğin (Kürtçü); Mısır’la ilişkilerde İhvancılığın başımıza ne belalar açtığını bilmiyor muyuz?   

Sorun şu: İktidarda ve muhalefette güçlü olan etnikçilik, mezhepçilik, feodalizm ve liberalizm; Şeyh Sait, Seyit Rıza, Said-i Nursi etkisi; eziklik yaratıyor. Ulusal birliği ve yurttaşlığı değil; ayrışmayı ve parçalanmayı besliyor. O nedenle Ankara’da yüksek perdeden konuşanlar, Berlin’de ödün üzerine ödün veriyorlar. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları