Ayşe Sayın

Tek eksik demokrasi

23 Mayıs 2016 Pazartesi

AKP'nin 2. Olağanüstü kongresini izleyenler dün önemli tanıklıklar yaşadı.  En iddialı olması gerekenin “ses ve profil" sorununa, erken "jübilesi"ni yapan Başbakan'ın "en iyi çıkışı"na, "partili cumhurbaşkanlığı da olur, ama mutlaka başkanlık" mesajlarının bombardımanı altında, Cumhurbaşkanı Tayyip  Erdoğan'ın "kutsal" bir varlık gibi sunuluşuna tanıklık ediş... Az şey değil. AKP kongrelerinin deneyimlileri zaten yorumu yaptılar: En renkli kongreydi... Renkli kongrenin eksiğiyse "demokrasi"ydi. "Tek adam" buyurmuş, genel başkan, hatta başbakan henüz delege sandık başına gitmeden ilan edilmişti.

Geçmişte ANAP, DYP ve sonraki yıllarda MHP, BDP, çokça da CHP kongresini izleyen bir gazeteciyseniz, AKP kongrelerinde önce bir şaşkınlık yaşamanız doğal. Herşey çokça düzenli. Delegenin partiliyle, gazetecinin delege ve milletvekilleriyle "temas" etmesi diye bir seçeneğin olmadığını görürüyorsunuz örneğin. Yani öyle, "gideyim delegelerle sohbet edeyim, iki kulis alayım, adaylarlara soru sorayım" diye bir şey yok. Onları ancak dev erkandan izleyebiliyorsunuz. TV başındakiler bu anlamda daha şanslı. Twitter'da açılacak "hashtag (etiket)" bile salonda anons ediliyor. Kongrenin ana sloganı olan "kutlu yürüyüşe devam", önceden kararlaştırıldığı üzere, her sözcüğü ayrı bir tribünden söylenecek şekilde haykırılıyor. Ancak, adı 3 başbakan adayı arasında geçen ve bu uğurda bıraktığı bıyıkla da "gündem" olan Divan Başkanı Bekir Bozdağ', "liderlik" açıklamasıyla, yeni genel başkanı ve başbakanı sıfırlarken, ülkenin cumhurbaşkanını AKP'nin "lideri", AKP'yi "Tayyip'in partisi" ilan ediverdi. Ama asıl damgasını vuran sahneler arkasından yaşandı. Erdoğan'ın mesajını okurken, önce divan üyeleri ayağa kalktı. Sonra, adeta "askeri disiplin" içinde salonun ortasına yerleştirilmiş delegeler, ardından da tribünlerdeki partililer... Türk tipi "başkanlık" sisteminin küçük bir provası niteliğindeki bu tablonun yarattığı hissiyatı şöyle özetlemek mümkün: Erdoğan'ın kongre mesajını okuyan Bozdağ ve divan üyeleri ayağa kalkarak, adeta "kutsal bir ayin" algısı yaratmış, tribünlerdeki binler de bu "ayine" iştirak etmişti!

Erken jübile kırgınlığı

Ahmet Davutoğlu, "Genel başkan ve başbakan" olarak girdiği salondan, "Konya Milletvekili" sıfatıyla ayrılan isimdi. Ancak "erken jübilesi"nin hakkını verdi ve en parlak konuşmalarından birini yaptı. Mesajları "tek adam"a sitem, teşkilata "sevgi ve muhabbetini" içeriyordu. Partililerle "helalleşirken" de, başbakan olarak yaptığı icraatlarına şahitlik ettirirken de, "haksızlığa uğradım" tavrını gizlemiyordu. Genel olarak sadece Erdoğan ismi anons edildiğinde, mesajı okunduğunda ya da ekrana görüntüsü yansıtıldığında, coşan/coşturulan salondan Davutoğlu, "yenilmiş" ama yine de "muzaffer" edayla ayrıldı. Binali Yıldırım, Erdoğan için uyarlanan "Dombra" ile salona girerken, Davutoğlu kendisi için uyarlanan "Davutoğlu Ahmet Hoca" şarkısı ile son kez salonda boy gösterdi. Türkiye'nin dört bir yanından gelen partililer illeri adına "burada" olduklarını haykırırken, Davutoğlu'nun hemşehrilerinin;  Konyalıların, ne pankartı görüldü, ne de sloganı duyuldu.

Düşük profil, düşük desibel

Yeni Genel Başkan Binali Yıldırım, aslında uzun yıllar süren bakanlığı boyunca öyle "silik" ya da "düşük profilli" bir isim değildi. Ama genel başkan ve başbakan olarak, durum tam tersinin olacağını gösteriyordu. Bozdağ'ın "proje adamı" diye sunduğu Yıldırım, başkanlık sistemi ve Erdoğan önderliği vurgulu sözleriyle bu kez "başkanlık sistemi"nin projecisi olacağının işareti gibiydi. Kongre konuşmasında -talihsiz bir şekilde-  sesinin kısılması da bu yorumların "tuzu biberi" oldu. Partililer ise Bozdağ'ın sandığa gitmeden açıkladığı genel başkanın "adaylık"  konuşmasını bile dinlemeye gerek duymadı. Yıldırım konuşmasını tamamlayabildiğinde, salonun yarıdan fazlası boşalmıştı...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

OHAL başlıyor 20 Temmuz 2016

Günün Köşe Yazıları