Sığınmacı

03 Temmuz 2024 Çarşamba

Eskiden “iltica eden” anlamında “mülteci” denirdi.

Bu Arapça sözcük de yine Arapça (sığınılan yer anlamında), bir zamanlar kullanılan, şimdi artık eskimiş “melce”den geliyor...

Araplarla ne kadar sorunumuz olsa da Arapçanın büyük bir dil olduğu kuşkusuz.

Gerçi Arap toplumu, ırkıyla, milletiyle, kendi içinde bin parçaya bölünmüş, ayrı konu.

Arapça büyük dil. Fakat Türkçemiz de anlatım gücüyle, özlülüğüyle, çevikliğiyle, ondan geri kalmaz.

Örneğin öyle bir bir “ci-çi” son ekimiz var ki kullanım olanağı neredeyse sonsuz!

“Mülteci” karşılığı olarak kullandığımız “sığınmacı” böyle ortaya çıkmış.

“Sığınmak” gerçekten anlam yükü çok güçlü bir sözcük.

Aynı kökten türetilen “sığıntı”, küçümseyici anlamına karşın, gücü yine yüksek bir sözcük.

Ülkemizde şu anda yaşanmakta olan “sığınmacı” sorununun ise bu anlamlarla ilgisi kalmamış durumda.

Ülkemizdeki sığınmacılar, bunların sayıca önemli bir bölümü zaten TC yurttaşlığı da almış olduğundan, artık sığınmacı değil, ev sahibi konumundalar.

Çok söylendi ama tekrar da yarar var: Sayıları milyonlarla ifade edilen, yurttaşımız ya da henüz yurttaşımız olmayan sığınmacılar, bilimsel olarak saptanmış çoğalma hızlarıyla, ülkenin asli yurttaşlarını çok da uzak olmayan bir gelecekte sayıca geride bırakarak sığınmacı ve sığıntı konumuna düşürebilecek, Arapça Türkçenin yerine alacak, doğal olarak Arap alfabesine geçilecek, Türkiye Cumhuriyeti’nin adı da bu değişimlerden kuşkusuz payına düşeni alacaktır.

Böylece karamsar bir tablo mu çizilmiş oluyor? Sanmıyorum: Tarihte böyle şeyler olmuştur. Günümüzde de olmaması için bir neden yok.

***

Sığınmacı sorunu konusunda bugünlerde bir ilimizde yaşanan olayları birkaç yönden irdelemek gerekir.

Ev, işyeri, motorlu araç tahriplerine yol açan toplumsal öfkeyi, sadece üzüntü verici, kötü, çirkin olaya tepki olarak açıklamak kanımca yetersiz olacaktır.

“Sığınmacı” statüsündeki kişiler kısa sayılabilecek bir sürede hangi özellikleriyle, ev, iş, otomobil sahibi oldular?

Bu nasıl bir sığınma?

Sorulması gereken budur.

***

1984 başlarında, 12 Eylül faşizminin en belalı dönemlerinde, yaklaşık bir yıl hapis yatmış, sonrasında sekiz yıl hapis cezasına çarptırılmış, yasadışı yollarla ve gerçekten ölüm tehlikesini göze alarak ülke dışına çıkabilmiş biri olarak kendi “siyasal sığınmacı” yaşantılarımı anımsıyorum...

Yaklaşık bir yıl, bir küçük odada, o ülkeden bir arkadaşın emaneten verdiği karyolasız bir odada yaşamış, sonrasında o sırada beş yaşlarındaki kızımızı ve annesini yine yasadışı yollarla ülke dışına çıkarabilmiş, bir yıl kadar da kiralayabildiğimiz bir tavan arası odasında birlikte yaşamıştık...

O bir yılı, annesi ve ben yatak olarak açılır kapanır bir koltukta, kızımız ise bu yatağın ortasına dayadığımız için ancak yarısına kadar açılabilen portatif karyolada, bacaklarının dizlerinden aşağısı bizim yatağımızda geçirmiştik...

Ayakları bize dayanarak uyuyan çocuğun bu sürede bacaklarının bir miktar uzadığını hissettiğimi de unutamam...

Üstelik sığınmacı olduğumuz ülkenin (Fransa) dilini bilen, yüksek öğrenimli kişiler olarak bunları yaşadık...

“Siyasal sığınmacılık” benim için böyle bir şeydir. Kötüdür ve acıdır. Nitekim 1990’a doğru, hakkımdaki cezaların kalkmasıyla, söz konusu ülkeye az çok yerleşmiş olmamıza ve kızımız orada başladığı ilkokul öğreniminin sonlarındayken, duraksamaksızın ülkemize döndük.

Sığınmacılığın beşinci yılı dolduğunda da yasal hak olan yurttaşlık başvurusunda bulunmayı düşünmeksizin ve duraksamaksızın ülkemize döndük.

***

Türkiye’de bugün “siyasal sığınmacılık” adı altında yaşanan, çok açık olarak, bu olguyla gerçek bir ilgisi bulunmayan, sevgili ülkemize bugünkü yönetim aracılığıyla dayatılmış bir kimlik bozma, karıştırma, Cumhuriyet Aydınlanmasından uzaklaştırma projesidir...

Ülkemizin bütünlüğüne, mutluluğuna, geleceğine karşı işlenmekte olan bir suçtur. Bir kısım sığınmacıyı ucuz işgücü olarak kullanmakta olan çevreler de bu suça ortaktır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sığınmacı 3 Temmuz 2024
Normalleşmek 26 Haziran 2024
Haluk’un Babıâli’si 19 Haziran 2024

Günün Köşe Yazıları