Aslı Aydıntaşbaş

Batı’yla pazarlık

15 Temmuz 2018 Pazar

Donald Trump, geçen haftaki NATO zirvesinin ilgi odağıydı. NATO’ya veryansın etti, ‘Bak çıkarız ha!’ dedi, Almanları kızdırdı, yemeyip içmeden Twitter üzerinden herkesi ifrit etmeye devam etti.
Ancak NATO zirvesinde Trump’ın tuhaf tavırları dışında daha önemli birkaç dinamik daha vardı. Birincisi, Avrupa’nın artık bazı konularda ABD’den ayrışmasının kaçınılmazlığının ayyuka çıkması. Belki onlarca yıl alacak bir sürecin daha başındayız; ancak 2020’de ABD’de iktidar değişmezse, Avrupa eninde sonunda ‘kendi kaderini tayin’ etmeye mecbur kalacak.
İkinci önemli dinamik de, Türkiye’nin Batı ittifakına dönüşü için kapının aralanmasıydı. Uzunca bir süredir Batı, adeta Tayyip Erdoğan’a vebalı muamelesi yapıyor, Ankara’ya mesafeli duruyordu. Kurumsal anlamda ilişkiler devam etse de Batılı liderlerde Erdoğan’la aynı fotoğraf karesine girmeme gayreti vardı.
24 Haziran seçimleri bu anlamda bir kırılma yaratmış gözüküyor. Buna ister ‘kabulleniş’, ister ‘temiz sayfa’ deyin Batı başkentlerinde ‘Ne yapalım? Erdoğan’ın bir yere gittiği yok!’ havası hâkim. Kimse Türkiye’deki gidişattan, Ankara’daki otoriterlik ve üçüncü dünyacılık sevdasından mutlu değil. Ancak çıkarlar, yine de Ankara’yla iş yapmayı gerektiriyor. Son yıllarda biriken kızgınlıklar, yerini ‘Ne yapıp edip Türkiye’yi Batı’da tutalım’ şeklinde daha pragmatik ve stratejik bir tutuma dönüşmüş durumda. Bu aşk değil, bir al-ver ilişkisi. NATO zirvesinde Angela Merkel’den Trump’a kadar tüm liderler Erdoğan’la uzun uzadıya görüştü.
Tabii burada Türkiye’nin akıbetini belirleyecek en önemli durum, ABD ile olan ilişkiler. Donald Trump, İngilizce de çok kullanılan bir ifadeyle ‘Erdoğan’la iş tutmak’ istiyor. Türkiye’yi cezalandırmak ya da ekonomik olarak ‘batırmak’ kimsenin çıkarına değil. Bir şekilde karşılıklı senkronize adımlarla ilişkileri uçurumun kenarından kurtarmak ve rayına oturtmak hedefi var.
Bu karşılıklı adımların birincisi, Mınbiç’te varılan mutabakattı. Mutabakat Mınbiç’in Türkiye’ye devredilmesi değil, sınırlarında ortak devriye ve uzun vadede YPG’nin Fırat’ın doğusuna geçmeye ikna edilmesi...
Şimdi adım atma sırası, Ankara’da.
Amerikalılar, Erdoğan’ın seçime kadar herhangi bir adım atmayacağını biliyorlardı. Şimdi Türkiye’deki tutuklu Amerikalıların ve konsolosluk görevlilerinin serbest bırakılmasını istiyorlar. ABD konsolosluğunda çalışan polislerden tutun da NASA mühendisi Serkan Gölge’ye kadar bir dizi tutuklunun serbest kalması, özellikle Kongre’den Türkiye’ye yönelik tepkileri dindirmek için şart gözüküyor.
Bu isimlerden en önemlisi, 20 aydır Türkiye’de tutuklu olan rahip Andrew Brunson. Brunson, misyoner bir ailenin çocuğu ve 24 yıldır Türkiye’de yaşıyor. Absürt iddialarla tutuklanması, Brunson’u kilise cemaati ve evanjelist camiada bir sembol haline getirdi. Amerika’nın her yerinde kiliselerde Brunson için dua ediliyor. Kongre, Brunson’un serbest bırakılmaması durumunda Türkiye’ye yönelik bir yaptırım paketi hazırladı. Trump hükümeti ise hem Kongre, hem de kilise liderlerine bu işi Ankara’yla anlaşarak halledeceğini söyledi.
Şimdi muhtemelen olacak olan, Almanya’yla gazeteci Deniz Yücel için bulunan formül gibi, Brunson’un 18 Temmuz’daki duruşmada ya serbest bırakılması ya da ‘ev hapsi’ alması.
Bu, iki başkent arasında belli bir yumuşama yaratır. Ama yetmez. Eylül itibarıyla ikili ilişkilerde aynı sorunlar yumağı karşımızda olacak. Trump yönetimi, Türkiye’nin Rusya’dan S-400 füze savunma sisteminden vazgeçmesini, onun yerine Patriot sistemlerini almasını isteyecek. Ankara, Halkbank cezasının düşük (yani en fazla birkaç milyar dolar) çıkmasını istiyor. İki ülke de Suriye’de ortak bir formülde anlaşmak, sonra da bunu Rusya’ya kabul ettirmek durumunda.
Anlayacağınız bundan sonrası pazarlık, pazarlık, pazarlık. Bir sorun bitiyor, bir diğeri başlıyor. Türkiye, Batı ile ilişkilerinde onlarca pazarlığı, bir anda, tek elden ve hata yapmadan yürütmek durumunda.
Bakalım nasıl yönetecek bu sorunlar yumağını...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaklaşan facia 6 Eylül 2018
Bu mu devlet aklı? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları