Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Yoksa Sapiens akıllı değil mi?

01 Eylül 2020 Salı

Bugün 1 Eylül, Dünya Barış Günü. Bugün sıkça dile getirilecek olan “barış özleminin insanlık kadar eski olduğu” savı gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Homo Sapiens dediğimiz ve atamız olan insan türünün, avcı toplayıcı olarak yaşadığı 2.5 milyon yıl önce, hayatı sürekli bir savaş haliydi. Homo Sapiens’in şiddete eğilimli olduğu, kendi benzeri Neandertal adamın soyunu kurutarak yaşımını sürdürdüğü görüşü de ağırlık kazanmaktadır. İnsanoğlu, bundan on bin yıl önce tarım devrimi gerçekleşince de şiddet eğilimlerinden kurtulmadı.

Tarım toplumlarında da mülkiyetin, egemenliğin, şanın şöhretin yolu savaştan geçiyordu. İnsanoğlunun tarihi büyük bölümüyle savaşların, zaferlerin öyküsüdür.

Barış, savaş barış diyalektiğinin kırılması ve savaşın insan neslini kurutması tehlikesinin belirginleştiği 20. yüzyılda gündeme girdi.

20. yüzyılda insanlık birden yok olma ve tedrici olarak yok olma tehlikeleriyle burun buruna geldi.

***

Nükleer dehşet dengesi dönemi olarak adlandırılan 1946 - 1991 arasındaki zaman parçası, insanlığın savaş kayıpları en düşük, ama bir kazayla bir anda topyekûn yok olma kâbusunu en yoğun biçimde yaşandığı dönemidir.

Yoval Noah Harari, insanoğlunun serüvenini anlatan ve sonunu da korkunç soru işaretleriyle açık uçlu bıraktığı kitabı “Sapiens”te, 2. Dünya Savaşı’nın bitiminden sonra geçen 70 yılın insanlık tarihinin açık ara en barışçıl dönemi olduğunu yazar ve ekler: “Büyük resmi izlediğimiz zaman görürüz ki 2000’de savaşlar 310 bin, cinayetler 520 bin kişinin ölümüne sebep olmuştur... Bu 830 bin kurban 2000 yılında ölen 56 milyon insanın sadece yüzde 1.5’ini oluşturur. Aynı yıl, 1 milyon 260 bin insan trafik kazalarında (toplam ölüm oranının yüzde 2.25’i) ve 815 bin insan da intihar ederek öldü (yüzde 1.45)

Görülüyor ki Sapiens, yarım yüzyıllık bir kâbusun ardından, kendi eliyle, aniden topyekûn yok olma tehlikesini aşmayı becermiştir.

Sapiens’in 20. yüzyılda karşı karşıya olduğu ikinci büyük tehdit, gezegenini üstünde yaşanmaz bir hale sokarak görece yavaş yavaş kendini yok etme tehlikesidir.

Çevre sorunu olarak adlandırılan ve insanın kendi eliyle yarattığı bu sorun, ilk kez, 1903 yılında İsveç’in Nobel ödüllü bilim adamı Svante Antehius tarafından dile getirilmiş, ama ne yazık ki zamanında yeterince ciddiye alınmamıştır.

Aradan geçen 117 yıl içinde sorun artık sokaktaki adam tarafından bile duyulmuştur. Dünyanın sıcaklığındaki iki derecelik bir atışın kimi ülkeler ve kentlerin su altında kalmasına, kimilerinin iklimlerinin kutuplarınkine benzemesine yol açacağı, sonunda dünyanın insan için yaşanamaz hale gelmekte olduğu artık herkesin malumudur.

Ama hâlâ gerekli önlemler alınamamaktadır.

***

Topyekûn nükleer savaş yüzünden bir anda topluca yok olma tehlikesini aşmayı becerebilen Sapiens, şimdi kendini yavaş yavaş yok etmekte, ama buna karşılık çevreyi yaşanmaz hale getirenlere karşı bir şey yapılamamaktadır.

Örneğin Trump gibi muhteris bir dangalak, çevresel kirlenmeyi azaltmak için yüklenmeyi kabullendiği yükümlülüklerinden vazgeçebilmektedir. Aynı şeyi daha önce oğul Bush da yapmıştı. Bush ve Trump, kişisel olaylar değildir. Amerikan halkı tarafından kendilerini yönetmek, yani çevreyi sorumsuzca kirletmek üzere yetkilendirilmiş kişilerdir.

1 Eylül 2020 itibarıyla Sapiens, 20. yüzyılın büyük tehdidi savaşla yok olma tehlikesini aşabilmiş, ama çevreyi kirleterek kendini yavaş yavaş yok etme tehlikesini ortadan kaldıramamıştır.

Covid - 19 olayında da ülkemizde olduğu gibi, tüm dünyada insanoğlu kötü bir sınav veriyor ve salgının karşısında vurdumduymazlığını kitleler halinde ölerek kanıtlıyor.

Bu durumda şu soru geliyor akla:

- Yoksa bütün gerçekleştirdiklerine karşın, Sapiens sanıldığı kadar da akıllı değil mi?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları