Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Yıldızın parladığı an

07 Mayıs 2023 Pazar

Sevgili,

Bugün Cumhuriyet gazetesi 99 yaşında. Doğrusu heyecanlandım. Ben bu büyük yürüyüşe 50. yılında katıldım. Heyecanımı doğal karşılarsın artık.

1974 Nisan sonlarında Cumhuriyet’e girdiğimde Genel Yayın Müdürü Oktay Kurtböke idi.

Oktay ve yazıişleri müdürlerinden Çetin Özbayrak ve Atilla Dorsay ile aynı dönemlerde Galatasaray’da hep birlikte okumuştuk. Okulda güreşçiliğiyle tanınan Oktay Kurtböke ile öyle fazla bir yakınlığımız yoktu. O yıllarda ikimiz de ayrı dünyaların insanlarıydık. Cumhuriyet’e giriş yıllarımda, Oktay ile ilişkimiz daha çok İlhan Selçuk aracılığıyla oluyordu.

Ama gazetecilik yaşamımın en unutulmaz olaylarından birinin kahramanı Oktay Kurtböke olacaktı.

12 Mart döneminin karanlık baskısının her tarafta kendini duyurduğu günlerden birinde İlhan Selçuk, “Hoş geldin Tanzimat kafası” başlıklı yazısından dolayı gözaltına alınmış, hakkında da dava açılmıştı. O yazı yayımlandığı gün sorumlu yazıişleri müdürü olan Oktay Kurtböke’ye de yasa gereği dava açılmış ve İlhan Selçuk ile birlikte tutuklanmıştı.

***

12 Martçıların asıl hedefleri İlhan Selçuk’tu. Kurtböke’yi ondan ayırmak istiyorlardı. Böyle durumlar için de formül daha 1963 yılında, Şadi Alkılıç davası sırasında bulunmuştu. Cumhuriyet gazetesinin 1963 yılındaki Yunus Nadi makale yarışmasına “eski tüfek”lerden Şadi Alkılıç, “Türkiye’nin tek kurtuluş yolu sosyalizm” diye bir yazı ile katılmış ve makale ünlü TCK 142’ye takılmıştı. Şadi Alkılıç ile birlikte yazısını yayımladığı gün Cumhuriyet’in sorumlu yazıişleri müdürü olan Kayhan Sağlamer de tutuklanmıştı. Sol ile hiçbir ilişkisi olmayan Kayhan’ın tutuklanması yönetimi de rahatsız etmişti. İnönü’nün “Yazık oldu Kayhan’a” sözü kamuoyunu çok etkilemişti. Onu Şadi Alkılıç’tan ayırmak için şöyle bir formül bulunmuştu: “Yazıişleri müdürünün eğitim düzeyi (lise) yazıdaki komünizm propagandasını anlamaya yeterli olmadığından yazarın mahkûmiyeti, yazıişleri müdürünün beraatine karar verilmesi.”

Bu şekilde özetlenebilecek olan formül şimdi Oktay’a uygulanabilir ve Oktay Kurtböke, “Hoş geldin Tanzimat kafası” adlı yazıda suç unsuru fark etmediğini söyleyerek kendini yazardan ayırabilirdi.

O sırada henüz Cumhuriyet’te değildim ama davayı izliyordum. Duruşma günü olan 18 Mayıs 1971’de Selimiye Kışlası’na gittik. İlhan Selçuk ve Oktay Kurtböke tutuklu bulundukları yeden getirildiler ve başka kapıdan salona alındılar. O gün aldığımız haberlere göre beklentimiz savcı Süleyman Takkeci’nin; İlhan Selçuk’un mahkûmiyetini, Oktay Kurtböke’nin de beraatini istemesiydi.

Sanıkların sıraları geldi, İlhan Selçuk yazıda suç olmadığını söyledi, sonra Oktay Kurtböke’ye geldi, şunları söylese sorun çözülecek serbest kalacaktı: “Yazarın kendisinin de belirttiği gibi, yazıda suç unsuru yok. Ben de suç unsuru olmadığını düşünerek koydum. Cürmi kastım yoktur.”

Ama öyle olmadı. Oktay kalktı, tok bir sesle konuşmaya başladı:

“İlhan Selçuk ne diyor dava konusu olan yazısında? Özgünlükler kısıtlanacak diyor. Kısıtlanmadı mı?

İlhan Selçuk keyfilik egemen olacak diyor. Olmadı mı?

İlhan Selçuk demokrasi çiğnenecek diyor. Çiğnenmedi mi?

Burada yazarın kusuru olacakları, önceden görmüş olmasıdır.”

Biraz durdu ve daha yüksek sesle noktayı koydu:

- Bu yazı yüz kere gelse önüme yüzünü de yayımlarım.

Artık Oktay’ın tutukluluk halinin devam edeceği belli olmuştu. Öyle de oldu.

Ama o sırada salonda bulunan bizler, Türk basın tarihinde yıldızın parladığı anlardan birine tanık oluyorduk.

Görüyorsun Sevgili, Cumhuriyet  99. yaşına her adımda çok bedeller ödeyerek gelmiştir.

Daha nice yıllara Cumhuriyet!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları