Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Yargıç aranıyor

15 Şubat 2022 Salı

Olay, diktayla yönetilen uzak bir deniz ülkesinde geçiyor. Söz konusu ülke diktatörü

yurtiçi gezisindeyken konuşma yapacağı sırada, meydana yakın bir yerde yurttaşın biri veryansın ediyor:

- Kahrolasıca diktatör mutlaka yıkılmalıdır! Diktatör bütün kötülüklerin anasıdır.

Ülkenin dört bir yanında bu tür çıkışların yaygınlaşmasından tedirgin, gayretkeş içişleri bakanı, frenleri patlamış kişiyi yakalatıp kolundan tuttuğu gibi diktatörün huzuruna çıkarıyor. Aradan geçen zamanda aklı biraz başına gelmiş olan biçare, komşu ülkenin diktatörünü hedeflediğini ileri sürüyor: 

- Aman efendim diyor, ben sizi kasteder miyim hiç! Diktatör dendi mi, ben zaten hep onu düşünürüm...

Diktatör, biçarenin lafını kesiyor:

- Anladım kısa kes!

Sonra içişleri bakanına dönüyor:

- Şimdi sen söyle bakalım! Bu herifi tutup huzuruma getirirken sen, neyi, kimi düşünüyordun?

İster demokrasi olsun, ister dikta, bütün rejimler devlet başkanını her türlü saldırıya karşı korurlar. Bizde bu korumanın araçlarından biri olan Türk Ceza Kanunu’nun cumhurbaşkanına hakaret suçunu düzenleyen 299. maddesi, çok konuşulup tartışılan konuların başında gelmektedir.

***

Kabul edildiği 2014’ten bu yana 160 bin 189 soruşturma, 35 bin 607 ceza davasına konu olan (yargılananların 1107’si çocuk) 299. madde ile Türkiye’nin bu suçlamada dünya rekortmeni olması, maddenin kaleme alınış şeklinden değil, yasama, yürütme, yargının her alanında her konuda en ince ayrıntısına kadar, akla gelebilecek olan ve olmayan her türlü yetkiyle donatılmış olan Cumhurbaşkanı’nın kurumunun düzenlenmesindeki çarpıklıktan kaynaklanmaktadır. Yasamanın, yürütmenin ve yargının tek egemeni olan cumhurbaşkanına ve de yönetimine yöneltilen siyasi eleştirilerin de 299. madde kapsamında ele alınması, AİHM tarafından eleştirilmesine, bu maddenin değiştirilmesinin istenmesine neden olmuştur.

Türk insanının işi gücü yokmuşçasına fırsat buldukça, cumhurbaşkanına hakareti alışkanlık haline getirdiği gibi abes bir izlenim doğuran TCK 299, rejimin yumuşak karınlarının en önde gelenlerinden biridir. Hele çocuk sanıkların durumu iktidar için çok yıpratıcı bir görüntü oluşturmaktadır.

Nitekim, Cumhurbaşkanı da bu hususu görmüş olmalı ki geçen gün, cumhurbaşkanına hakaretten gece vakti apar topar evinden gözaltına alınarak ifadeye sevk edilen 14 yaşındaki T.A’dan şikâyetçi olmadığını söyleyerek davasını çekme yolunu tutmuştur. Ama şu anda çocuk sanık, T.A’nın dışında kamuoyunda onun kadar ilgi uyandıran bir dosya daha sıradadır. Söz konusu dosya, gazeteci Sedef Kabaş ile ilgilidir. Cumhurbaşkanı, iktidarın boy hedeflerinden biri olan TELE1’in programlarından birinde, kendisine hakaret ettiğini savladığı Sedef Kabaş ile ilgili olarak tam tersi bir yol tutarak, hem gazeteci arkadaşımız hem de TELE1 hakkında ceza kovuşturmasının yanı sıra şahsi tazminat  davası da açmıştır.

***

Savcının ivedilikle hazırladığı iddianamede Sedef Kabaş hakkında 11 yıl 8 ay mahkûmiyet istemesi, kimi çevreler tarafından, yargının Cumhurbaşkanı’nın bu davayı özel sorunu olarak kabul ettiği mesajının alındığı şeklinde yorumlanmıştır.

Bu çevrelere göre Sedef Kabaş davasında adaletin tecelli etmesi mümkün olmayacaktır.

Onların görüşüne göre, söz konusu davada adaletin tecelli etmesi için Cumhurbaşkanı’nın özel olarak üzerinde durduğu bir davada Saray karşısında tarafsız kalacak yargıçlar bulabilmek gerekmektedir ki içinde bulunduğumuz koşullarda da bu imkânsızdır.

Bu durumda, siyasal atmosferin son derecede gergin olacağı dönemde görülecek olan Sedef Kabaş davasının iç ve dış kamuoyunda iktidarın başını çok ağrıtacağını söylemek yanıltıcı olmasa gerek.

Son zamanlarda en fazla kabak tadı veren söylemlerden biri de Berlin’de yargıçlar var tekerlemesidir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları