Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘Sallandıracaksın 3-5 kişiyi!..’

09 Ocak 2018 Salı

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun geçen gün okul önlerindeki uyuşturucu satıcılarıyla ilgili olarak “Beni ne kadar kınarlarsa kınasınlar, ne kadar eleştirirlerse eleştirsinler, o uyuşturucu satıcısının ayağını kırmak polisin görevidir” sözleri muhalefet tarafından sert biçimde eleştirildi.
Kamuoyunun çoğunluğunun muhalefetin görüşünü paylaştığını sanmadığımdan Bakan’a destek açıklamaları bekliyordum.
Beklediğim destek Hıncal Uluç’un köşesinden geldi.
Yılların yazarı Soylu’nun çağrısının yaşama geçirilmiş olması temennisini şöyle dile getiriyordu:
- Dilerim polislerimiz mesajlarını almışlar ve o alçakların bacaklarını kırmaya başlamışlardır bile!
Hıncal Uluç’un şu ifadeleriyle, geniş kesimlerin feveranına tercüman olduğundan en ufak kuşkunuz dahi bulunmasın:
“... Çocuklarımızın yaşam hakları mı, yoksa o rezil, o alçak, o hain adamlarınki mi öncelikli? Okul önünde zehir satanların bacakları da kafaları da kırılacaktır... Uyuşturucu mafyası insan değil ki, insan hakları olsun!...”

***

Hıncal Uluç’un bu görüşleri halkın geniş kesiminin duygu ve düşüncelerini yansıtmaktadır.
Ne var ki halkın sesi her zaman Hakk’ın sesi olmadığından, üzerinde durulup irdelenmesi zorunludur.
Önce, demokrasinin ve çağdaş toplumsal yaşamın, yargı kararıyla kesinleşene kadar, herkesin masum olduğunu öngören masumiyet karinesi gereği, okul önünde yakalanan torbacı henüz suçluluğu kesinleşmiş olmadığından hâlâ masumiyet karinesinden yararlanmak durumundadır.
Bunun pratikte hoş olmayan, zaman zaman kamu vicdanını rencide edecek sonuçlar doğurduğu yadsınamaz. Ama masumiyet karinesinden vazgeçilmesinin doğuracağı sakıncalar çok daha büyük ve genelde daha vicdan sızlatıcı olacaktır.
Kaldı ki suçluyu, en rezil sıfatla donatarak, lanetlemek kişiyi ferahlatır, ama ne suçla mücadelede caydırıcılık ve de suçluyu ıslah açısından etkili sonuçlar verecek bir yöntemdir.
Caydırıcılık açısından en etkili olan, suçlunun mutlaka yakalanacağı ve suçun kesinlikle cezasız kalmayacağı konusunda yaygınlaşmış algı oluşmasıdır.
Uyuşturucu ile mücadelenin etkinliği, okul önündeki torbacıların bacağını kırmaktan çok, uyuşturucu baronlarının, çok çeşitli yollarla yakayı sıyırmalarının önüne geçilmesiyle mümkün olur ki bu alandaki yetersizliği bizzat Bakan Soylu da itiraf etmektedir.
Suçun, haklı olarak tiksinti ve nefret uyandırıcı, adi ve şen’i niteliği dolayısıyla şüphelinin insan sayılmaması ve insan haklarından yararlandırılmamasının masumiyet karinesine aykırılığını bırakalım bir yana.
Ama yalnız uyuşturucu ticareti değil, pedofili, kadın cinayeti gibi suçlar için de bu durumun söz konusu olmasına karşın toplumsal vicdanda böyle bir yankı bulamadıklarını hiç değilse bu konularda verilen yargı kararlarından anlıyoruz.
Demek ki toplumlar, suçların iğrençliği sıralamasında zaman zaman sübjektif davranıp yanılgıya, çifte standarda düşebiliyorlar.
Ayrıca, dönemin koşulları, özel durumlar, algı çeşitlilikleri dolayısıyla, kimi zaman kimi suçların iğrençlik etiketleri değişebilmekte olduğu gibi, bütün suçlar değilse bile birçoğunun uyuşturucu satıcılığı kadar rezil ve alçak olarak nitelenmesi mümkündür.
Hatta düşünce suçları alanında kimi düşünceler, ifadeler, kimilerince suç bile sayılmazken, kimilerince, kabul edilemez ölçüde alçakça ve adice olarak nitelenebilir, dolayısıyla da onlar için de, insan haklarının uygulanmaması gibi tehlikeli bir çağrıya yol açılabilir.
Bütün bunlardan dolayı, devletin güvenlik güçlerinin suçla mücadele ve asayişi sağlama çabalarında, suçluyu da içeren temel hak ve özgürlüklere saygılı kalarak, bacak kırma yöntemlerinden özenle kaçınmasında sayısız yarar vardır.
Hiçbir sorunun çözülmesini sağlamadığı halde, “sallandıracaksın üç beş kişiyi, bak bir daha oluyor mu” sihirli formülüne yıllarca bel bağlamış bir toplumda bacak kırma çağrısının tahminleri de aşan feci sonuçlar doğurması tehlikesi büyüktür.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları