Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Otağtepe’de bir gece

04 Haziran 2023 Pazar

Sevgili,

1970 baharı olmalıydı. Sultanahmet’teki eski İstanbul Adliyesi binasında, sabıka kaydı almak için bekleşiyoruz. Savcılık müracaat gişesinin önü ana baba günü, bağırış, çağırış, itiş, kakış gırla... Uzaktan halimizi izlemekte olan kalantor, şık paltolu adama umutuzca “Beyefendi!” diye sesleniyorum, adam aksi bir tonda bağırıyor:

- N’oluyor orada! 

Sonra eliyle bana işaret ediyor: “Geç şöyle gişenin önüne sıra yap! Siz de arkasına dizilin bakalım! Hah şöyle bak adam gibi...”

Gerçekten herkes adam gibi sıraya girmiş, iki dakika içinde de işim çözülmüştü.

Mehmet Barlas’tan başkası olmayan şık paltolu adamla adliyenin çıkış kapısında buluşup Cağaloğlu’na doğru yürümeye başladık...

O tarihte Mehmet Barlas, Cumhuriyet’in dış haberlerinde çalışıyor, bir de dış politika köşesi yazıyordu. Ben de Akşam’da aynı işi yapıyordum. Çok yakın zamana kadar, Cumhuriyet’te Kayhan Sağlamer dış haberlerin şefiydi. Birkaç ay önce Yeni İstanbul’a geçmişti. Onu fazla Amerikancı bulur, beğenmezdik. Mehmet ile ben solcuyduk. Dış politikada solculuk daha pek öyle revaçta olan bir şey değildi.

***

1970 yılı başında Türkiye ile ilişkilerini geliştirmek isteyen Hindistan Hükümeti ülkemizden beş gazeteciyi, Prof. Dr. Ahmet Şükrü Esmer, Mehmet Ali Kışlalı, Kayhan Sağlamer, Mehmet Barlas ve bir de Akşam’dan beni 21 günlük bir geziye davet etmişti.

Rüya gibi geçen üç haftalık gezide Mehmet Barlas ile çok yakın dost olmuştuk. Mehmet CHP’nin ağır toplarından, aynı zamanda entelektüel ağırlığı olan Pazar Postası’nın sahibi, Cemil Sait Barlas’ın oğluydu. Babasını yakınlarda bir araba kazasında yitirmiş, acısı daha taze olan Mehmet herkesi tanıyordu, çok geniş bir kültürü, son derecede parlak zekâsı vardı, anlatılanları havada kapar esprileri herkesten önce yakalardı. Örneğin adliyede sabıka kaydı kuyruğunda “Beyefendi” diye seslendiğimde hemen olayı kavramış, duruma el koyarak beni aradan sıyırmıştı.

O dönemde hep beraberdik. Aynı işleri yapıyor, dünyaya ve olaylara aynı açıdan bakıyor, gençliğin de etkisiyle yaşamı birlikte şakaya alıyorduk. Gazetelerimiz çok yakındı. İşten çıkınca birbirimize uğrar sonra ver elini neresi olursa...

Bir gün karısı Canan, “Mehmet geç kaldı mı, Mine’yi arıyordum. Ali de evde yoksa anlıyordum ki birliktedirler” demişti.

12 Mart’ta Mamak’a girdiğimde ilk ziyaret açıldığı gün, İstanbul’dan Ankara’ya gelenlerin arasında, bacanağım Yılmaz ile birlikte Mine’ye İstanbul Ankara biletini alıp “Haydi gidiyoruz” diyen Mehmet’in olduğunu hiç unutmadım.

Bir de Mehmet’in Anadol’u ile 1973’te yaptığımız Bodrum gezisi unutulmazdı.

O sıralarda daha adı yeni yeni duyulmaya başlanan Bodrum henüz küçük bir sahil kasabasıydı. Kaldığımız balıkçının pansiyonu, geceleri yatılacak sayılı yerlerden biriydi.

İçimizde, en aklı başında Mine olduğundan paranın hesabını o tutuyordu.

***

Kısıtlı parayla bir hafta sınırsız keyif ettik eğlendik. Sonra dönüş başladı. Mine son kalan parayı hesaplı kullanmaya çalışıyor, Mehmet ile ben ise hiç düşünmüyorduk.

İzmir’e Kordon’a gelip oturduğumuzda sıfırı tüketmiştik. Mine durumu anlattıktan sonra, bilmiş bilmiş güldü, “Neyse ki ben mallarımı biliyorum da bir tarafa yedek akça ayırmıştım” dedi.

En büyük hatası da o oldu. Mehmet ile ben o son parayı da tüketecek siparişleri daha Mine cümlesine son noktayı koymadan vermiştik bile.

Aynı olay gece Ayvalık’ta da yinelendi.

Son gün bu sefer dımdızlak kalmıştık. İstanbul’a yaklaşırken, benzin deposu alarm vermeye başlamıştı. Benzin parası lazımdı, bir de bize İdealtepe’ye geçmek için para...

Artık Mehmet yoldan geçen arabaların, içlerinden borç alacak birini arıyordu.

Sonunda, canhıraş bir feryatla haykırdı:

- Yılmaz Abi!

Yılmaz Abi’den alınan 22.5 lira borçla hem son dakikada benzin aldık hem de vapur tren biletlerinin parasını ayırıp eve dönebildik.

Aradan zaman geçti. Mehmet Barlas, İsmail Cem ile TRT’ye gitti. Ben de ondan boşalan yere Cumhuriyet’e geçtim.

Artık sıra birbirimizin yakın çevresiyle tanışmaya gelmişti. Mehmet, Yılmaz Türkeli ile tanıştı, yakın arkadaş oldular.

Zamanla Mehmet ile yollar yavaş yavaş ayrılmaya başladı, ilişkilerimize bir dargınlık, bir hüzün girdi...

Sonrası malum, ikimiz de ayrı yerlere savrulduk.

On sene önce bir gün İlhan Abi aradı. Bir akşam Mehmet Barlas’ın Otağtepe’deki evinde yemek yiyecektik. Yemekte İlhan Selçuk, Çetin Altan, Mehmet Barlas ve ben olacaktık. Bir zamanlar on yıl boyunca her sabah birbirlerini telefonla arayan Çetin Altan ve İlhan Selçuk yıllardır görüşmemişlerdi, tıpkı Mehmet ile ben gibi.

O gece yemekte sayılan kişiler dışında Gürbüz Barlas (Gürbüz Amca) Mehmet Altan, Ara Güler ve Canan Barlas da vardı.

Hüzünlü bir gece oldu. Arada cümleler yarım kalıyor, kırık konuşmalar oluyor. Konuştukça hasret giderilmiyor koyulaşıyor, bazen konuşurken gözler doluyor, bazen gözler birbirinden kaçırılıyordu.

Mehmet’i bir daha görmedim.

Birlikte olduğumuz avarelik günlerini ise hep özledim.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları