Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Onurlu büyükelçi 1
Sevgili,
Bir zamanlar cephanelik olarak kullanılmış binanın girişinde, sağdaki ilk koğuşun dibinde, salaş bir ranza yatak ile ona bağlanmış yine salaş bir masa duruyordu. Büyükelçi, içimizde en yaşlı kişi olması dolayısıyla yatağı görür görmez davrandı. “Ben burada yatarım. Bu bana iyi” dedi!
Yer açtık oturdu. Şaşkın şaşkın konuşmaya başladık. Bir ara yorgunluğumu hissetim, yatağın kenarına ilişiverdim. “Yatağıma oturdunuz” dedi büyükelçi, mırıldandım:
- Başka yer yok ki...
- Olmaz ki ama orası benim yatağım.
“Eyvah” dedim kendi kendime, “Çekeceğimiz var”.
“Yatağıma oturdunuz” diye uyaran kişi Türkiye Cumhuriyeti’nin eski Hindistan Büyükelçisi Mahmut Dikerdem’di. Kendisiyle 12 yıl önce 1970 Şubat’ında Hindistan Büyükelçiliği’nde tanışmıştık. Büyükelçi Mahmut Dikerdem, Orhan Veli’nin arkadaşı, Yaprak dergisi kadrosunda yer almış, herkesin açıkça solcu olarak nitelediği bir kişi olmasına karşın, Zorlu’nun harika çocukları ekibinden parlak bir diplomattı.
Türkiye’de Barış Derneği kurulduğunda emekli olan Mahmut Bey, solculukla mimlenmiş, böyle bir kuruluşta başkan olması önerildiğinde, bu görevi nazlanmadan kabul etmişti. Ama derneğin yönetim kurulunda görev almama rağmen etkinliklerine fazla katılmadığımdan büyükelçiyi de yeterince tanımıyordum. Şimdi görecektik nasıl bir adam olduğunu.
Birkaç gün sonra Mine görüşmeye geldiğinde kahkahalar içinde anlatmıştı. Ailesi büyükelçiye evden hapishanede giyeceklerini bir bavul içinde getirmiş. Bavulun içinden pantolon, ceket, gömlek, kazak gibi şeylerin yanı sıra bir de ropdöşambr ve fışır fışır bir ipek fular çıkınca bizim hanım kendini tutamamış, kahkahayı patlatmış! Anlaşılan büyükelçi ile hapishane maceramız oldukça güç geçecekti.
***
Hiç de öyle olmadı. Emekli Büyükelçi Mahmut Dikerdem, yıllarca Türkiye Cumhuriyeti’ni yurtdışında temsil etmiş birine has bir vakar ile hapis yatacak ve diplomasi galerisindeki onurlu büyükelçiler arasındaki seçkin yerini alacaktı.
Barış Derneği davasından tutuklandığında 71 yaşında olan Mahmut Dikerdem’in prostat kanseri olduğu kısa süre sonra anlaşılmış, belirli bir zaman geçince Kasımpaşa Askeri Hastanesi’ne sevk edilmişti. Ama o güne kadar birlikte geçirdiğimiz zamanı da gayet uyumlu yaşıyorduk. Başkan hoş sohbet, fazla bir şeyden şikâyet etmeyen bir tutuklu olarak, hiçbir sorun doğurmuyor, öyle dernek başkanı olmaktan veya büyükelçilikten doğan ayrıcalıklar da istemiyordu. Artık koğuşun ranzaları tamam olduğundan kimse yatağına da oturmuyordu. Kısacası hiçbir şikâyeti yoktu. Sohbeti tatlıydı. Öyle ben bilirim deyip, kestirip atanlardan değildi. Cephanelik hapishanemizin, günü geldiğinde, Türkiye’nin “barışseverlerinin” hapsedildikleri yer olarak halkın ziyaretine açılacağına inandığını hissediyordum. Bunu sık sık söylemese de sıkça düşündüğünü sanıyorum. Bu konuda, dışarıdaki yaşamında merhabaları olmuş olan ve içeride, kendisi gibi yaşlılar kategorisinde yer alan, dünyanın en büyük barosu olan İstanbul Barosu’nun başkanı Orhan Apaydın’ın da büyükelçinin bu görüşünü paylaştığını düşünürdüm. Bu iki arkadaşın aralarında, tarihe geçtiğimizde alacağımız hiyerarşik sıra dolayısıyla gizliden gizliye bir çekişme değilse de yarışma olduğu konusundaki kanım da benim öznel bir yakıştırmam olsa gerek diye düşünmüştüm zamanla...
***
1982’nin güzel sonbahar günlerinden birinde, Maltepe Zırhlı Tugay’daki hapishanenin ada manzaralı havalandırma alanında çiçeklerin yanındaki banklardan birinde oturmuşuz. Mahmut Dikerdem, Hüseyin Baş ve ben. Büyükelçi piyedöpul asorti bir ceket ile kasket giymiş, Hüseyin bu şıklığı görünce dayanamıyor ve Fransızca olarak “Ooo, Excellence, on dirait La Promenade des Anglais!” (Ooo Ekselansları, adeta La Promenade des Anglais!) diyor. La Promenade des Anglais, İngiliz gezisi denen Nice’nin şık piyasa yeri. Ben de çenemi kapatıp Hüseyin’in bu zarif yakıştırmasına zımnen katılacak yerde terbiyesiz bir fırlama edasıyla düzeltiyorum: “Non c’est plutoıt la Promenade des encule!” (Hayır, daha ziyade tersten b... gezisi!)
Hüseyin kibar bir Galatasaraylı beyefendi gülümsemesiyle durumu geçiştiriyor. Aslında cevaptaki “Anglais” (angle) ve “encule” (anküle) sözcüklerinin tam kafiye oluşturması, yakıştırmayı komik kılıyor. Ama büyükelçinin beğenmediği belli oluyor ve ben de bir kutsala dil uzatmışçasına mahcup oluyorum.
Mahmut Bey ile yaşadığımız tek uyumsuzluk bu münasebetsiz yakıştırmam oldu.
Sevgili, olayın asıl can alıcı yerleri sonra gelecek. Biraz sabrediver.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- Uğur Dündar'ın 'babalık' davasında karar çıktı
- İtirafçı Nevzat Bahtiyar'dan sürpriz hamle geldi
- Kadınlara cehennem hazırlayanlar
- Avrasya tüneli trafiğe kapatıldı!
- Nasuh Mahruki'nin tutuklanma gerekçesi belli oldu!
- Cem Garipoğlu soruşturmasında karar!
- Elektronik kelepçeyi kırıp cinayet işledi
- MSB açıklamasında 'Erdoğan' ayrıntısı
- Beşiktaş'tan Talisca açıklaması: 'Karar verilmiştir'
- Adnan Menderes yıktırmıştı...