Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘Memnun oldum. Ben de Sefil Nadir’

22 Ağustos 2017 Salı

1970’li yıllarda Fransa’nın Türkiye Büyükelçiliği görevini yürüten Rene Vaurs hoşsohbet, esprili bir zat idi. Bir gün ortak bir dostumuzdan söz ederken şunları söyledi:
-Ona iyi bakın Monsieur Sirmen, onun gibiler artık bizde de pek kalmadı. Ortak dostumuz aynı zamanda patronum olan Nadir Nadi idi.
Nadir Bey gerçekten yaşadığı dönemde de yalnız Türkiye’de değil, başka ülkelerde de örneğine çok az rastlanan müstesna kişilerden biriydi.
Geçen pazar Nadir Bey’in 26. ölüm yıldönümüydü.
23 Mart 1974’ten, 20 Ağustos 1991’e kadar birlikte çalıştığımız Nadir Bey, bir konuşması sırasında babasının etkisiyle gazeteci olduğunu söyleyip “Aslında ben sanatla uğraşmayı tercih ederdim” itirafında bulunmuştu. Nadir Bey, aydın ve sanatçı kişiliğini yitirmeden, babasının etkisiyle seçtiği mesleğini ödünsüz sürdürdü.
Temel ilkesi ifade özgürlüğüne saygıydı.

***

Türkiye’nin bir türlü “geçiremediği” “geçiş dönemleri”nde ifade özgürlüğü konusunda Nadir Bey ile ilginç olaylar yaşandığına tanık olmuştum. Özellikle askeri dönemlerde genelde patronlar yazıişlerini sakıncalı haber ve yorumlara yer verip gazeteyi kapattırmasınlar diye uyarırlardı. Bizde ise tam tersi olaylar yaşanırdı. 12 Eylül döneminde Nadir Bey, arada gazeteye artık azaltmaya başladığı başyazılarıyla gelirdi.
Bu defa, “Bunu yayımlarsak gazeteyi kapatabilirler” diye uyaran yazıişleri, “Bunda ne var?” diye yayımlanmasında ısrar eden Nadir Bey olurdu.
Haberin ve kaynakların güvenilirliği konusunda çok duyarlı olan Nadir Bey, ifade özgürlüğünün sonuna dek yanındaydı. Bu kural herkes için geçerliydi. Adını Atatürk’ün koyduğu gazetede Kazım Karabekir’in anılarını yayımlatan o olmuştu.
Öneri önüne götürüldüğünde, tereddüt etmiş “Nasıl olur, suiistimal ederler, hem kim yazacak?” demiş, “Uğur Mumcu” yanıtını alınca tereddütsüz onaylamıştı. Uğur Mumcu da Karabekir ailesinin de teslim ettiği bir dürüstlükle aslına sadık kalan, eşsiz bir çalışma ortaya koymuştu.
Cevap hakkına saygıda çok titizdi.
Vedat Türkali’nin “Mavi Karanlık” romanıyla ilgili, Cumhuriyet’te bir yazıya verdiği yanıtın yayımlanmasının gecikmesi üzerine konu kendisine yansıtıldığında, sorumluları çağırıp ne olduğunu sormuş, gazetede çıkan yazıyı savunan arkadaşlar, bir de açıklama yapmışlardı: “Bu arada sizle babanıza da savaş sırasında Alman taraftarıydılar diyor, Vedat Türkali.”
Şu yanıtı verdiğini çok iyi anımsıyorum:
-Haksızlık etmiş, ayıp etmiş, ama yine de bu onun ifade özgürlüğünü ortadan kaldırmaz değil mi? Lütfen cevabını bir an önce yayımlayalım.

***

Nadir Nadi’nin kitaplarında, mizahın ve eleştirinin oklarını kendine de yöneltmekten kaçınmayan müstesna kişiliğinin ipuçlarını görürüz.
“Olur Şey Değil”de, iktidarın Atatürk ilkelerine ters davranışları konusunda uyarıda bulunmak üzere Cumhurbaşkanı Celal Bayar ile görüşmelerini anlatır.
Bayar ile baş başa yemek yemektedirler. Hoş beşten sonra Bayar sorar:
-Sebebi ziyaretiniz?
O anda Nadir Bey hiçbir şey söyleyemediğini, kem küm ettiğini, bu da yetmiyormuş gibi, “Allah sizi başımızdan eksik etmesin” gibi bir cümle de kurduğunu anlatır ve ekler:
-Üzgünüm, ama maalesef böyle oldu.
Hiçbir tanığı olmayan bu olayda Nadir Bey kendini de dürüstçe eleştiriyor, hafifçe de ti’ye alıyordu.
Bunun bir başka örneği de Asil Nadir ile tanışmaları sırasında olmuştu. Bir toplantıda ünlü işadamı ve gazete patronu, Nadir Bey’e kendini takdim eder:
-Merhaba ben Asil Nadir.Nadir Bey gülümseyerek yanıtlar:
-Memnun oldum, ben de Sefil Nadir!
Fransız Büyükelçisi haklıydı, daha o zamanlar bile Nadir Bey gibiler çok az kalmıştı, şimdi ise artık hiç yok.
Onu çok özlüyoruz!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları