Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Hangisi merkez hangisi çevre

07 Aralık 2021 Salı

Fethullah Gülen ile ilişkileriyle dikkatleri çeken yeni Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin ekonomi alanında eğitimi olmaması dolayısıyla eleştirilmesi yanlıştır. Adam o makama ekonomiyi düzeltsin diye değil, ulus devleti biraz daha törpülesin diye getirildi. Ve maşallah bu konuda da epey donanımlı görünüyor.

Gazetemiz Cumhuriyet, Nureddin Nebati’nin “AK Parti Teşkilatlarının Demokrotik Değerlere Bakışı Üzerine Karşılaştırmalı Bir Analiz: Milli Görüş’ten Muhafazakâr Demokrasiye” adlı tezinde, Kemalizmin aydınlanma düşüncesinin yarattığı değerlerin, bu değerlere yabancı bir coğrafyada tesis edilmesine dayandığı, özgün bir paradigma olmayıp ithal olduğunu, halk tarafından içselleştirilemediğini, Milli Görüş ve AKP’nin ikisinin de temelde siyasal İslamcı olduklarını, Milli Görüş içinde Tayyip Edoğan ile Abdullah Gül’ün başını çektiği yenilikçiler ile gelenekselcilerin topluma İslami bileşenleri dahil etme  bağlamında temelde paralel bakış açılarına sahip olduğunu ileri sürdüğünü belirtiyor. Yenilikçiler ile gelenekselcilerin arasındaki farkın sadece kullanılan yöntemlerin farklılığıyla sınırlı olduğunu söylemenin yanı sıra AKP’nin muhafazakâr demokratlık söylemine zorunlu olarak yöneldiğinin altını çizen Nebati, “muhafazakâr demokrasinin Milli Görüş’ün katı yapısını esneterek İslamcı yerine dindar ama daha demokrat ve uzlaşmacı bir kimlik benimseyeceği” iddiasını ileri sürmekten de geri durmuyor.

***

Jakoben laik hareketin yıllarca devlet tarafından tepeden inmeci yöntemlerle topluma dayatıldığını, İslamcılığın ve tarikat ile cemaatlerin bir çevre hareketi olduğunu ileri süren Nureddin Nebati’nin görüşlerinin bir kısmına başka bir bağlamda bu sütunda, yakın zamanda değinildi.

Şimdi, Bakan’ın 2015’te kaleme aldığı tezinde ileri sürdüğü görüşlere tekrara düşmeden yeniden değinelim:

Önce, temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp durmadan önümüze sunulmasından artık kasten olduğunu düşündüğüm bir yanlışı yanıtlayalım. Türkiye’de laik aydınlanmacı güçler, Cumhuriyetin ilk dönemi olan 26 yıl dışında hiçbir zaman kendi başına iktidar olmadı, Cumhuriyet tarihinin büyük bölümünü muhalefette geçirdi. Hem toprak ağalarının hem de tarikat ve cemaatlerin siyasal partisi olan DP ile başlayan antilaik İslamcı eğilimlere yol açma asgari müştereğinde birleşen sağ partiler döneminde ise Amerikan emperyalizmi ve militaristlerin elbirliğiyle laiklik karşıtı güçler tepeden inmeci yöntemlerle sürekli palazlandırıldı, laiklik yanlıları devletin baskılarının ve kumpaslarının hedefi haline getirildi. Bu gerçeği göz önünde bulundurunca, merkez hareketi olan, nihayet 21. yüzyıl başında, iktidara gelişlerine kadar, kuluçkaya yatarak, canlanmasına katkıda bulunan ılımlı sağın vesayetinden kurtulmuş olarak iktidara gelmiş olan siyasal İslamın bizzat kendisinin devlet tarafından tepeden inmeci yöntemlerle topluma dayatılmış bir merkez hareketi, yıllardır sürekli baskı altında tutulan, sindirilmeye çalışılan Kemalist hareketin çevre olarak nitelenmesi gerektiğini söylemek mümkündür.

DP’nin iktidara gelir gelmez ileri sürdüğü Cumhuriyet devrimi reformlarının halk tarafından içselleştirilmediği iddiası da gerçeği yansıtmıyor.

Tam tersine, 1950’den bu yana kısa ara dönemler dışında, sürekli baskı altında inleyen laiklik yanlılarının, her şeye karşın, aydınlanma düşüncesini ve Cumhuriyet reformlarını koruma azmidir, bugün obskürantist rejimin hâlâ amacına ulaşamamış olmasına yol açan.

Konu daha uzun, devam edecek.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları