Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Efsane ‘gazeteci!’ Mata Hari

11 Mart 2018 Pazar

Asıl adı olan Margaretha Geertulda Zelde, pek çok kişi için bir şey ifade etmez ama, sanırım Mata Hari ismini duymayanımız yok gibidir.
Ama, Birinci Dünya Savaşı sürerken, 1917’de çift taraflı casusluk yaptığı gerekçesiyle, ölüm cezasına çarptırılan baştan çıkarıcı dansözün “gazeteci!” olduğu da ilk kez Türkiye’de ileri sürülüyor olsa gerek. Zaten casus ile gazeteci kavramının birbirleriyle böylesine geçirgenleştiği, kavram kargaşasının doruk yaptığı bu ülkeden başka bir yerde de bu mümkün değildir.
Ama Türkiye’de artık her şey olduğu gibi, bu da mümkün.
Gazetecinin casus, casusun gazeteci olarak algılanacak derecede bu iki kavramın birbirlerine karışmaları Yargıtay 16. Ceza Dairesi kararıyla sabit olmuştur.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi, Can Dündar’ı gizli kalması gereken bilgileri yayımlamaktan 5 yıl 10 ay hapis cezasına çarptıran yerel mahkeme kararını, “devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri siyasi veya askeri casusluk maksadıyla hüküm kurulması gerektiğini” belirterek bozmuştur.
Karar kesinleştiğinde, iktidar göğsünü gere gere, Dündar’ın gazetecilikten değil, casusluktan cezaya çarptırıldığını ileri sürebilecektir.

***

Aynı olaylardan dolayı eski gazeteci halen CHP milletvekili olan Enis Berberoğlu, 14 Haziran 2017’den beri casusluk suçundan tutukludur.
İktidarın, MİT TIR’ları ile bir kısım teröristlere silah ve malzeme sevkıyatı yaptığı dünya âlemin malumu, bir devlet sırrıdır. Üstelik de dava konusu edilen haberden önce de başka bir yayın organı tarafından açıklanmış bulunmaktadır.
Bu durumda, casusluk suçunun unsurlarının oluşmamasına karşın, iktidara, yandaş medyasına ve onların görüşlerine duyarlı kimi çevrelere göre, Can Dündar da Enis Berberoğlu da casustur.
Can Dündar ile Enis Berberoğlu’nun hiçbir hukuki dayanağı olmadığı halde casuslukla suçlandığı bir ülkede, Mata Hari, Çiçero, Kim Philby gibi geçmişin önde gelen casuslarını da tarihin ünlü gazetecileri arasında saymak neden yadırgansın ki?
Gazeteciye casus, casusa gazeteci denmesinde artık yadırgatıcı bir yan görmeyenler, daha önce yayımlanmış, herkesin malumu bir haberi devlet sırrı sayan hukuk algısını da yadırgamayacaklardır.
Zaten bir süredir, ülkemizde yargıdan sadır olan kararlara hukuken akıl erdirilememesinin de yadırgatıcı bir yanı yoktur.

***

Yurtdışındayken hakkındaki arama kararını öğrenir öğrenmez yurda dönerek teslim olan Cumhuriyet Vakfı İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay’ın bütün tanıklar dinlendikten, bütün deliller toplandıktan sonra, 495 günlük tutukluluğunun devamına karar veren İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Abdurrahman Orkun Dağ’ın bu karar ile ilgili olarak açıkladığı “kaptanlar gemiyi en son terk eder” gerekçesi şimdiye kadar dünyanın hiçbir yerinde emsaline rastlanmayan bir “hukuki gerekçe”dir.
Ama bu duruşmada hukuk aramak beyhudedir. Akın Atalay, Murat Sabuncu ve Ahmet Şık’ın zaten bu kadar zaman tutuklu kalmalarının hukuki gerekçeleri yoktu ki tahliyelerinin hukuki bir anlamı olabilsin.
Bu davada, tahliyeler de tutukluluk hallerinin devamı ile aynı kararda yer aldıklarından hukuksuzluk ile maluldü zaten.
Başka türlüsü de mümkün değildir, bir karar aynı zamanda hem hukuka uygun, hem de hukuka aykırı olabilir mi?
Neyse işin hukuk tarafını bırakalım bir yana da, biz yine “casus”lara dönelim. Türkiye’de gazetecilere casus muamelesi çekildiğine göre, casuslara da gazeteci muamelesi yapılmasını doğal karşılamak gerek. Bu durumda, kendilerine normal ülkelerde gazetecilere tanınmış güvencelerin de uygulanacağı Türkiye casuslar için cennet olacaktır.
Casuslar, gazeteciye casus, casusa gazeteci gibi davranılan başka diyar bulamazsınız, haberiniz olsun!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları