Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘Darbe’yi açıkça konuşmak-III

15 Ocak 2021 Cuma

Sivil darbecilerin başlattıkları darbe tartışmasını bitirirken “Hangi darbe meşrudur, hangisi değildir” sorusuna yanıt arayarak noktalamadan önce sivil darbeler ile demokratik tepkileri karıştırma olayına değinmek istiyorum.

Ülkemizde manevi cebir unsurlu sivil darbe olayının gerçek yüzü görülemediğinden zaman zaman kimin eli kimin darbesinde bilinmeyen ortamda, aynı amaca yönelik ama ayrı leyhtarların tezgâhladıkları birbirlerinin darbelerini yürütüp, üstüne oturma eylemlerine tanık olunmaktadır.

15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü ile 20 Temmuz 2016 sivil darbesi bu olayın tipik bir örneğidir. Bu gerçeği görürsek, 20 Temmuz’un 15 Temmuz’da akim kalan darbeye karşı halkımızın sivil demokratik tepkisinin şanlı göstergesi kabul edilerek, demokrasi bayramı olarak algılanmasındaki tuhaflığı daha kolaylıkla kavrarız.

***

Seçimle işbaşına gelip bu yolla ele geçirdiği devlet erkini kullanarak, anayasanın laiklik ilkesini ayaklar altına alan, (AKP’nin laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline gelmiş olduğu kişisel bir saptamanın ötesinde Anayasa Mahkemesi’nin Haşim Kılıç dışında kalan üyelerinden onunun oylarıyla kesinleşmiş, 30 Temmuz 2008 tarihli kararında belirtilmiş bir husustur) bir iktidarın, bir zamanlar “beraber yürüdük biz bu yollarda...” diye kol kola sürdürdükleri iktidar yürüyüşündeki ortağının üleş paylaşımı yüzünden anlaşmazlığa düşüp de birbirlerine girmeleri üzerine, 15 Temmuz 2016’da iktidarın nankör ortağının, sivil darbesine, aceleye getirilmiş bir askeri darbe ile kısa devre yaptırtma amacıyla giriştiği askeri darbe, halkın ve TSK’nin çoğunun katılmamasıyla bastırılıverdi.

Darbenin bastırılmış olması sevinçle karşılandı. İktidar ise yoluna 20 Temmuz olağanüstü hal (OHAL) ilanı kararıyla, kanun hükmündeki kararnameleriyle devam ederken, bir yandan da 15 Temmuz, Demokrasi Bayramı ilan edilmişti.

Yasama tümüyle işlevsizleştirilirken, yargı da yürütmenin başına bağlı olarak bağımsızlık ve tarfsızlığını yitirmeye doğru itilirken, demokratik tepki harekete geçerek bunu engellemiş miydi?

Bütün demokratik denge ve denetleme unsurları tahrip edilirken, tek adam rejimine doğru gitmek üzerine devletin gücü kullanılmak istenirken, demokratik güçler dur “arkadaş!” diye göğsünü siper ederek istibdada gidişin önüne mi geçmişlerdi de Demokrasi Bayramı ilan edilmişti?

Ne gezer...

Tam tersine 15 Temmuz’u yapanlar eğer başarılı olsalardı ne olacak idiyse aynı şeyler OHAL KHK’leri aracılığıyla yapıldı, tek fark şımarık ortağın artık tasfiyesi oldu.

Eskilerin kime niyet kime kısmet dedikleri gibi 15 Temmuz’da akseri darbe ile demokrasinin tüm kurallarını çiğneyerek, tek söz sahibi olmak isteyenlerin amacına iktidar 20 Temmuz’da sivil darbe ile ulaşıyordu.

Kimi gözlemciler, olay ile Hitler’in 1933 Reishtag yangını sonrasında tüm dizginleri ele alması arasındaki çarpıcı benzerliğin altını çizdi.

***

Neyse biz şimdi gelelim hangi darbenin meşru olduğuna:

Bunun yanıtı açıktır: İster sivil olsun ister askeri, darbenin meşrusu yoktur.

Darbeler çözüm de getirmezler ama yine de emekli bir asker ve ilginç bir yazar olan merhum Ertuğrul Alatlı’nın bu konuda ilginç bir tezine değinmeden geçmeyelim.

Kenan Evren’in bir zamanlar saygı duyduğu bir kişi olarak 12 Eylül’de Kurucu Meclis üyeliğine atadığı, Ertuğrul Alatlı, “Bir darbe işbaşına geldiğinde bulduğundan daha fazla özgürlük, demokrasi, refah ve dayanışma bırakıyorsa giderken, o darbe meşrudur ama aksi oluyorsa gayri meşrudur, 27 Mayıs bunun için meşruydu, 12 Eylül de bunun için meşru değilmiş” dedi, kurucu Meclis’te Evren Anayasası’na olumlu oy vermedi, diktatörün de elini sıkmadı.

Ertuğrul Alatlı’yı saygıyla anarken, bu görüşün kabulünün de bizi sonunda “gaye araçları meşru kılar” çıkmazına saplayacağını da vurgulayalım.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları