Çareler Var

01 Temmuz 2011 Cuma
\n

Başbakan Tayyip Erdoğanın CHPyi suçlayan konuşması bütün çözümlere kapıyı kapatıyor mu?

\n

Bu konuda kesin bir şey söylemek zor.

\n

Çünkü aklın yolu, uzlaşmayı, uzlaşma ile birlikte haksızlığın ortadan kaldırılmasını, sakıncalı durumun giderilmesi gerektiğini amir.

\n

Ama Türkiyenin siyaset arenasında her zaman aklın egemen olduğunu söylemek mümkün değil.

\n

Her neyse, eğer sorun çözülmek isteniyorsa, çözüm için çare, hatta çareler var.

\n

Dün burada belirttik, ama bir kez daha da vurgulayalım. Çözüm herhalde, yasama ya da yürütmenin yargıya talimat vermesi değil. Bunu kimse istemiyor.

\n

Ayrıca, HSYK aracılığıyla, yargıya yürütmenin sultası altında tutma operasyonunu yürütmüş ve hayata geçirmiş olan AKPnin, şimdi herkese kuvvetler ayrılığı ilkesinden söz etmesinin içtenlikli olduğunu söylemek mümkün değil.

\n

Dün bu sütunda, sorunun tutukluluk kurumunun kötüye kullanılmasından kaynaklandığını, bu durumdan herkes gibi kimi AKPlilerin de şikâyetçi olduklarını yazmıştık.

\n

Yine aynı yazıda, tutukluluk kurumuyla ilgili kötü uygulamanın Türkiyenin yıllardır kanayan yarası olduğu, ama özellikle Ceza Muhakemesi Kanununun çıkmasıyla birlikte katalog suçlaruygulamasıyla durum daha da ağırlaştığı belirtilmekteydi.

\n

***

\n

Durum böyle olunca çözümü de CMKnin 100. maddesinin yeniden düzenlenmesinde aramanın doğru olduğunu vurgulamıştık.

\n

Bizler bunları tartışırken, Adalet Bakanlığının Sapancadaki çalıştayında, TCK ve CMKnin ilgili maddelerini ele alan öneriler ileri sürülmekteydi.

\n

Haberleri dünkü gazetelerde de yayımlanan bu çalıştayın, yemin krizinden de önce kararlaştırılmış olduğunu da vurgulayalım. Yani, bu krizden de bağımsız olarak, Adalet Bakanlığı bu konuyu zaten ele almıştır.

\n

Bu durum krizin çözümüne çare olacak gelişmeleri başlatabilir ve CMKnin 100. maddesi değiştirilebilir.

\n

Sürecin başlaması veya başlatılacağı sözünün verilmesi bile krizin çözümünü sağlayacaktır.

\n

Ama bunun için her şeyden önce uzlaşma iradesinin bulunması şarttır.

\n

Tabii ancak bu iradenin çoğunluk partisinde olması halinde kriz çözülebilecektir.

\n

Bir noktayı tekrar vurgulayalım. Çözüm tutukluluk kurumunun yeniden düzenlenmesindedir, yoksa milletvekilleri için bir hüküm getirilmesinde değil.

\n

***

\n

Dünkü Cumhuriyetin 15. sayfasında değerli hukukçu Av. Fikret İlkizin son derecede ilginç bir makalesi yayımlandı.

\n

İlkiz söz konusu yazısında, her şeyden önce masumiyet karinesi gereğince, anayasanın 14. maddesindeki hükmün, Balbay, Haberal ve KCK tutuklularına uygulanamayacağını belirtmekte, kaldı ki 14. maddedeki ibarenin bir suçu tarif etmeyip, bir niyeti tarif ettiğini açıklamaktaydı.

\n

Değerli hukukçu ayrıca, anayasanın 14. maddesindeki sınırlamanın Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin 2nci ve 25inci maddelerine aykırı olduğunu belirtmekteydi.

\n

Bu durumda, yani uluslararası sözleşmeler ile anayasa arasında bir çelişki olduğunda, anayasanın 90. maddesi gereğince, uluslararası anlaşmalara uygun davranılır.

\n

Hemen belirtelim ki ileri sürdüğümüz görüşler, haklarında kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı bulunmayan CHPli ve BDP destekli bağımsız milletvekilleri için söz konusudur.

\n

Hatip Diclenin durumu ise daha farklıdır.

\n

Görülüyor ki, hiç değilse tutuklu milletvekilleri açısından, sorunun çözümü için çareler vardır, yeter ki sorun uzlaşma ile çözülmek istensin.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları