‘Avrupa... Avrupa... duy sesimizi!..’

27 Kasım 2020 Cuma

Covid -19 ve ekonomik kriz karşısında umarsız kalmış olan AKP iktidarı, ne yapacağını bilemez halde sağa sola hamle edip duruyor. Son yıllarda tekrar tekrar önümüze konanlar, ısıtılıp bir kez daha servis ediliyor.

Bunlar arasında AB ile ilişkiler de var. Son günlerde, AB yetkilileri ile görüşmek üzere Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ı Brüksel’e yollamış bulunan AKP, Tayyip Erdoğan aracılığıyla AB’ye sıcak mesajlar göndermektedir.

Türkiye’nin tek egemeni, geçen gün, hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak netlikte açıkladı:

- Kendimizi başka yerlerde değil, Avrupa’da görüyoruz ve geleceğimizi AB ile kurmayı tasavvur ediyoruz.

Öyle anlaşılıyor ki yeni bir tutkulu Avrupa sevdası dönemine daha giriyoruz.

Avrupa tutkusunu yansıtan bu göz yaşartıcı sözler karşısında insan ister istemez soruyor:

- İyi, sen onu tutkuyla istiyorsun ama bakalım o seni istiyor mu?

***

Aslında bu sorunun yanıtı bundan 16 yıl önce, 2004’ün aralık ayında açıkça verilmişti:

Kusura bakmayın size kendi içimizde yer açamayız, özel statü verelim. Bu arada üyelik müzakerelerine de başlayalım, ama bilin ki bunun sonunda bütün istenenler yerine getirilse bile üyelik kesin olmayacaktır. Bir de üye ülkeler, bunu kendi kamuoylarının onayına sunacaklar, oradan çıkan sonuca göre karar verilecek. Zaten her ahvalde, size bazı kalıcı derogasyonlar uygulayıp diğer üyelere tanınan kimi hakları da tanımayacağız.”

Türkiye’de medya zil takmış oynuyor, yandaşlar sevinçten ne yapacaklarını şaşırmış gündüz gündüz havai fişeklerle kutlamalar yapıyorlardı.

Avrupa Parlamentosu’nun bizim basında da yayımlanan fotoğraflara yansıyan Türkçe dahil çeşitli dillerdeki “evet” pankartları görüntüleri, Avrupa’nın Türklere anadillerinde “hoş geldin!” diye kucaklayan bir coşku içinde olduğunun kanıtı olarak algılanıyordu.

Bu hengâme içinde aslında, “Durun! Ne oluyoruz, bu aslında evet değil, hayır demektir. Bu koşullar altında bir sonuç çıkmaz, kabul etmeyin, bu oyuna girmeyin, ‘Koşullarınız daha elverişli olduğunda, diğer üyelerinkiyle ve aynı statüye yönelik olağan müzakereler yapmak için görüşmek üzere bize şimdilik müsaade’ deyin, size destek veririz” diyenler çıktı ama onlara kulak asan olmadı.

Tam üyelik sürecine değil, avutmayla başlayan karşılıklı tehdit ve nefret sürecine varan müzakereler böyle başladı.

***

Aslında müzakere sürecinin tarafları, sonucun böyle olacağını biliyorlardı, ama yine de hallerinden memnundular. Çünkü tarafların ikisi de müzakere sürecinden beklentilerini elde etmekteydiler.

AB, Türkiye’yi içine almadan etki sahasında tutmanın yolunu bulmuştu. AKP ise Türkiye’de dengelerin, totaliter tek adam rejimine yürüyüşün önünü açacak biçimde değişeceği ortamın hazırlanmasını sağlayacak Avrupa desteğini almış olacaktı.

Kısacası, Avrupa Türkiye’ye kendi içinde yer veremeyeceğini açıkça belirten tavrını daha 2004 aralık ayında ortaya koymuş bulunmaktaydı.

Bu süreç, Türkiye’nin AB tarafından izolasyonuna ve çok ciddi bir Avrupa karşıtlığının (AB ülkeleri kamuoyları da Türkiye’nin kendi haklarındaki antipatisini karşılıksız bırakmayarak misliyle yanıtlıyorlar) doğmasına neden oldu.

Peki, şimdi durup dururken Avrupa sevgisi ve önceliği neden depreşti?

Olayın nedeni 10-11 Aralık’ta yapılacak olan Türkiye gündemli AB toplantısıdır.

AKP, daha önce Avrupa liderlerinin aralarındaki görüşmelerde ele aldıkları Türkiye’ye yaptırımlar konusunun yeniden gündeme getirilmesini engellemek ve içinde bulunduğu sıcak para ihtiyacını karşılayacak kanalların açılmasının peşindedir.

Kim bilir belki de bakarız eski sloganlar yeniden ısıtılıp önümüze konur:

- Avrupa... Avrupa... duy sesimizi!.. Bu gelen Türkiye’nin ayak sesleri!

Bari bu kez daha tedbirli davransak da maske, mesafe ve hijyen kurallarına dikkat etsek..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları