Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘2004 ruhu’

14 Temmuz 2023 Cuma

İsveç’in NATO’ya üyeliğine karşı Türkiye’nin vetosu sorunu örgütün Vilnius’taki doruk toplantısında, Tayyip Erdoğan’ın üyeliğe yeşil ışık yakmasıyla çözülme sürecine girdi. Bundan bir yıl önce bu sütunda çıkan yazıda (31.05.2022) Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliklerine karşı direnişi sorununun AKP’nin ikna olmasıyla çözüleceği yazılmıştı. Nitekim öyle de oldu. Ankara önce Finlandiya’nın dönüşüne ikna oldu, ardından da Tayyip Bey, İsveç’in dönüşüyle ilgili engelin kaldırılacağını, bu konudaki anlaşmayı TBMM’ye göndereceğini açıkladı. Buraya kadar şaşılacak bir yön yok. Şaşırtıcı olan gelişme Tayyip Erdoğan’ın Vilnius’taki basın açıklamasında, Türkiye’nin bu vesileyle AB üyeliği konusunu gündeme taşımaya kararlı olduğunu, Biden ile görüşmede bu konuda başkanın da desteğini aldığını açıklaması oldu.

Tayyip Erdoğan’ın yakını olan gazetecilerin yorumlarına, ABD ve AB çevrelerine bakılırsa Türkiye ile AB ve ABD ilişkileri bundan söyle bir süre yumuşak bir çizgide devam edecek ve taraflar birbirlerine gülücükler gönderecek gibi görünüyor. Bu demek değildir ki Türkiye-AB ilişkilerinde ve müzakerelerinde köklü bir düzelme yaşanacaktır. 

***

Aslında, Türkiye-AB ilişkilerinde herhangi bir yakınlaşma beklemek hayalcilik olur. Sadece kullanılan dilde bir değişiklik beklenmelidir. Bu yeni dönemde, AB ile ilişkilerde yeniden “2004 ruhunun canlanmasına!” da  tanık olabiliriz. Nitekim Avrupa Parlamentosu üyelerinin Türkçe “evet” pankartlarıyla Türkiye’ye güya hoş geldiniz dedikleri ünlü Aralık 2004 toplantısının resimleri yeniden görülmeye başladı bile.

Ne olmuştu 2004 yılında?

Daha Tayyip Bey’in Türkiye’yi AB’ye taşıyan ve demokrasiye kavuşturan lider olarak dünyaya takdim edilmekte olduğu 2004 yılının aralık ayında Türkiye ile AB Brüksel Zirvesi’nde imzaladıkları anlaşma ile 2005’in ekim ayında üyelik müzakerelerinin başlamasına karar vermişlerdi.

Türk kamuoyu, ülkesinin AB üyeliğinin eşiğinde olduğunu, sürecin tam üyelik ile sonuçlanacağını sanmaktaydı. Zafer sarhoşluğuyla gözleri dönmüş olanlar, gündüz havai fişeklerle kutluyorlardı Avrupa’ya girişi.

Oysa ortada öyle bir şey yoktu. AB liderleri Türkiye’ye kapılarını açmayacaklarını belirten kayıtlarla dolu bir metni imzalatmışlardı. Türkiye’ye serbest dolaşımda diğer üyelere tanınan hakların tanınmayacağını, kalıcı delegasyonlar uygulanacağını, üyelik müzakereleri bittikten sonra AB ülkelerinin Türkiye’nin üyeliğini referanduma sunacaklarını bildiren, üyeliğin gerçekleşmeyeceğini adeta tescil eden bir metin sunmuşlardı.

AKP bu konuda uyarılmasına rağmen aldırmadı, önerilen yolda yürüdü. Bu tavır bir yanılgıdan değil, ince bir hesaptan doğuyordu. AKP’nin asıl istediği üyelik değil, müzakere süreciydi. Bu müzakere süreci Türkiye’de dengeleri değiştirmek için kullanılacaktı. Nitekim kulanıldı da...

İki tarafın da kendi hesaplarıyla girdikleri bu süreçte Türkiye ile AB birbirlerine 2004 Aralık sürecinin başında olduğundan daha uzak noktadadırlar bugün.

***

Bugün görünür bir gelecekte Türkiye-AB entegrasyonunun olmayacağı herkesin malumudur.

Bugün yine AKP ile AB, kendi hesaplarıyla hayali bir yakınlaşma havası içine girmektedirler.

AKP içinde bulunduğu ekonomik çıkmazdan kurtulmak için AB’nin hatta herkesin desteğine muhtaçtır. AB ise kendisini tehdit eden göçmen sorununa karşı Türkiye’yi üstündeki baskıyı kaldıracak büyük bir göçmen kampı olarak tutmak (bu konuda gerektiği kadar para da vermeye hazırdır) üzere kendi çekim alanından kaçırmamak politikasını uygulamaktadır.

AKP, ekonomik, sosyal, siyasal açıdan dışarı karşı, kendi çıkarlarını müzakere gücüne de sahip değildir. Ama bölgedeki bekçilik karşılığında ne koparırsa kârdır diye düşünerek durumu idare peşindedir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları