Ahmet İnsel

Dindaş/ırktaş demokrasisi

29 Mayıs 2018 Salı

Liberal olmayan demokrasi (illiberal demokrasi) kavramını Fareed Zakaria 1990’ların sonunda ortaya atmıştı. Zarfı demokrasi (serbest seçimler) mazrufu otoriterlik olan rejimleri işaret ediyordu. Daha sonra Macaristan Başbakanı Victor Orban bu kavramı pek sevdi. Liberal eğilimli merkezsağ FIDESZ’in kurucuları arasında yer almışken, sekiz yıl aradan sonra yeniden 2010’da başbakan olunca illiberal demokrasiyi savunmaya başladı. O zamandan beri uyguluyor.
Orban, mayıs başında yeniden göreve başlarken yaptığı konuşmada, dikkat çeken bir ifade kullandı. Bu sefer illiberal demokrasi yerine, “eski usul Hıristiyan- demokrat geleneği” yeniden ihya etmek hedefini dile getirdi. 1960’ın ikinci yarısında toplanan 2. Vatikan Konsili’nin göreli liberal ve farklılıklara açık öğretisinden önceki Hıristiyan-demokrat geleneğe vurgu yapıyordu.
“Hıristiyanlık Avrupa’nın en son umududur” diyen Orban, AB politikalarını Avrupa’nın ruhuna kibrit suyu dökmekle suçluyor. “Batı Avrupa bir göçmen bölgesi, melez bir nüfusun yaşadığı dünya oldu; bizden farklı bir yönde ilerliyor” derken, “ülkeyi işgal edecek göçmenler” ve AB’nin teknokrat despotizminin “biz” i tehdit ettiğini iddia ediyor. Sorun yaratan göçmenler elbette Hıristiyan ve beyaz olmayanlar.
AB’nin koyduğu çok sınırlı göçmen kotalarını kabul etmeyeceklerini ilan eden (ama fiilen uygulayan) Orban için bu göçmen politikası “ulusun ölümü” demek. Görevini bu büyük tehlikeye karşı Macar halkını ve Hıristiyan değerleri korumak olarak tanımlıyor. “AB teknokratlarının, aktivistlerin, satılmış siyasetçilerin” Avrupa Birleşik Devletleri gibi olmayacak bir hayal peşinde koşarken, Avrupa’yı felakete sürüklediklerini iddia ediyor. Önerdiği çözüm, “özgür ulusların ittifakı” olarak AB’yi yeniden kadim kültürel ve siyasal geleneklerine döndürmek.
Orban’ın da ilginç bir teorisi var: “Etnik homojenlik iktisadi büyüme etmenidir.” Japonya, Güney Kore ve Çin’in iktisadi gelişmesinde böyle bir etmenin de rol oynadığını bazı kalkınma iktisatçıları iddia etmiştir ama kültürel ırkçılığa meyleden yaklaşımlar dışında pek itibar görmez. Bugün Macaristan’ın büyüme konusunda en büyük sorunu ise nüfusunun azalıyor olması. Ölüm oranını karşılamayan düşük doğum oranı ve on yıldır izlenen çok büyük kalifiye emek göçü nedenleriyle, Macar ekonomisi hemen her sektörde büyük bir personel eksiği yaşıyor. Dört ila beş yüz bin arasında olduğu tahmin edilen son dönem göçen Macarlar, nüfusun yüzde 5’i. 18-40 yaş grubu içinde çok daha yüksek bir oranı temsil ediyorlar. Bu yaş grubundakilerin üçte biri de yakın gelecekte ülke dışına gitmeyi tasarlıyor. Nüfus azaldığı için işsizlik sorunu yok ama 2017’de kişi başı milli gelir 2008’de yaşanan büyük daralmayı hâlâ telafi etmemiş durumda. Bu işgücü açığına rağmen Orban, Macaristan’da büyümeyi etnik homojenliğin korunmasında arıyor!
Etnik homojenlik arayışının iki ayağı var: Macarca ve Katoliklik. Avrupa’da özellikle Katoliklerin (ve Protestanların) göçmen korkusunun temelinde İslam korkusu yatıyor. 1960’larda göçmenlerin, kaçak yabancı işçilerin topluma entegre edilmeleri konusunda en fazla çaba gösterenler Katolikler ve Protestanlar iken, bugün durum bunun büyük ölçüde tersi. Şimdi Hıristiyanların önemli bir bölümü İslamla Hıristiyanlık arasında küresel bir çatışma yaşandığına inanıyor. Müslümanlar da buna bir o kadar inanıyor. Korku ötekinin korkusundan besleniyor. 2001 sonrası terör eylemleri bu inancı her defasında daha güçlendiriyor.
Diğer taraftan artan din dışılık karşısında çoğu Batı ülkesinde Hıristiyanlar artık azınlık dini olma endişesi taşıyor. Liberal ve özgürlükçü solların son elli yılda (simgesel olarak 1968’den beri) kurduğu kültürel ve etik hegemonyanın Hıristiyan değerlerin yenilmesine yol açtığına inanıyorlar. Bu nedenle başka dinden/dilden göçmen endişesi bir yandan, kürtaj hakkı, eşcinsel evliliği, ötanazi gibi konuların gündeme gelmesi diğer yandan, Avrupa’nın hem demografik hem kültürel olarak kimliğini ve ruhunu kaybetmesinin sorumlusu olarak siyasal ve kültürel alandaki liberal AB değerlerini ve özgürlükçü sol hareketleri sorumlu tutuyorlar. İlliberal demokrasi dindaşlar/ırktaşlar için ayrıcalık talebine, dindaş/ırktaş demokrasisine dönüşüyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları