Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelen zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Küba izlenimleri 1: Devrimi savunmak

03 Temmuz 2024 Çarşamba

“Ben bir kurtarıcı değilim. Kurtarıcılar yoktur. Kendilerini özgürleştiren halklardır.” - Ernesto Che Guevara

Uzun soluklu bir hayaldi, sonunda gerçekleşti. Komünist devrimin 65. yılında Küba’yı kendi gözlerimle gördüm. José Marti Küba Dostluk Derneği’nin katkılarıyla düzenlenen turda hissettiklerimi tümüyle aktarmam olanaklı olmayabilir ama bazı izlenimlerimi bu köşenin sınırları çerçevesinde paylaşacağım.

Tarihiyle, kültürüyle, çarpıcı doğasıyla, sıcak insanlarıyla çok etkileyici bir ada Küba. Ama bana Karayipler’deki bu ülkenin en çok hangi özelliğinden etkilendiğimi sorarsanız, yanıtım net: Karşıdevrimcilere ve emperyalizme karşı devrimi savunma kararlılığı!

Fidel Castro ve yoldaşlarının Batista rejimine karşı 1 Ocak 1959’da zafere ulaştırdığı Küba Devrimi’nin halk tarafından nasıl kararlılıkla sahiplenildiğine, Devrim Savunma Komiteleri’nden (Adı Comités de Defensa de la Revolución olduğu için CDR kısaltması ile biliniyor) birine ziyaretimizde tanık oldum.

TOPLUMSAL DÖNÜŞÜMÜN ARACI CDR

28 Eylül 1960’ta New York’taki Birleşmiş Milletler toplantısından dönen Fidel Castro’nun, günümüzdeki Devrim Müzesi’nin önünde halka seslenirken “Bundan böyle kolektif bir gözetim sistemi kuracağız ve emperyalizmin uşaklarının buraya gelip gelemeyeceğini göreceğiz” demesiyle başlayan CDR örgütlenmesi, toplumsal dönüşümün aracı olmuş, devrim böylelikle ilerlemiş.

Yağışlı bir akşam Varadero’dan otobüsle Küba’nın sanayi ve turizm kenti Matanzas’daki CDR merkezine gittiğimizde sokakta heyecanlı bir kalabalık tarafından karşılandık. Küba’daki enerji krizi yüzünden elektrik kesintileri yaşandığından komite merkezi fenerlerle aydınlatılmaya çalışılıyordu. Tek tek elimizi sıkan il koordinatörü Serpa, her yaştan üyeyle birlikte bizim gelişimizi beklemiş; “caldosa” adı verilen geleneksel çorba, meyve suları ve ekmek ile hazırlık yapılmıştı.

“Bizim Büyük Evimiz” dedikleri o mahalle evinde, CDR örgütlenmesinin ayrıntılarını sordum. 16 yaşından büyük herkesin gönüllülük esasına göre ülkedeki en yaygın kitle örgütü CDR’ye üye olabildiğini, her sokak sakininin kendi temsilcisini seçtiğini, onların halk meclislerine delege olduklarını, yerel düzeyde belediye halk meclislerinden il düzeyine ve oradan da ulusal düzeyde delege seçilen bir sistemin sürdürüldüğünü öğrendim.

Ülkede devrimin başından beri birçok önemli gelişme CDR aracılığıyla gerçekleştirilmiş. Kaynakların bölüşümü, büyük kan bağışı kampanyaları, gıda üretimi vb. CDR koordinatörleri, kendi bölgelerinde neye ihtiyaç var, kimin hangi hastalığı var, hepsini biliyor ve koordinasyonu sağlıyor. Covid-19 sırasında bulaş riskini bu sayede kontrol altında tutabildiklerini anlatıyorlar. Düşünsenize sadece Matanzas ilinde 9901 tane devrim savunma komitesi varmış!

YENİ KUŞAĞIN ÇİMENTOSU FARKLI!

Serpa’nın coşkulu konuşmasını dinlerken bir cümle dikkatimi çekti: “Devrimi yapan kuşağın çimentosu ile sonraki kuşağın çimentosu kuşkusuz farklı” dedi. Öyleyse devrimin felsefesini gençlere aktarıp onu ayakta tutmayı nasıl başarıyorlar?

Serpa’nın yanıtı önemliydi: “Mesela burada büyük bir yangın yaşandı, tanklar yandı, bir sürü petrol gitti. Onu söndürenler gençlerimizdi. Ülkemizde eğitim tamamen ücretsiz, üniversite okuyorlar, yüksek öğrenimlerine devam ediyorlar, sağlık sistemimiz ücretsiz, evsizlik yok. Devrim bize bunu sağladı. Bunları ablukanın sınırlandırmalarıyla yapmak zorunda kalıyoruz, yapabileceklerimiz çok daha fazlası olabilir.”

Cuma günü ablukayı yazacağım ama bugünkü yazımı sonlandırırken hissettiğim derin bir sızıdan da söz etmem gerek.

Matanzas’taki o buluşmada, ister istemez geçen yıl 100. yılını kutladığımız Cumhuriyet Devrimi’ni düşündüm. İki toplum, iki ülke ve iki devrim arasında büyük farklar var, ancak karşıdevrimcilere ve emperyalizme karşı devrimi savunmak açısından düşünürsek Fidel Castro’nun, “Asıl devrimci Atatürk’tür. Bu kadar büyük bir devrim yaptım ama Atatürk’ün yaptıklarını başaramazdım” dediği bir liderin önderliğinde Türkiye’de 1923’te yaşanan devrime, Halkevleri, halk odaları ve Köy Enstitüleri kapatılarak vurulan darbe ve ülkemizin şeriatçı kuşatmaya karşı bugünkü durumu, içimizde ne çok hain barındırdığımızın resmidir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları