‘Yalnız Senin İçin Yaşıyorum’

09 Şubat 2014 Pazar

“Canım sevgilim, tekrar ne zaman buluşacağız? Arzum, ümidim, zevkim, neşem, her şeyim sensin. Ancak senin yanında bahtiyar oluyorum. Hiç ayrılmadan yaşayacağımız gün gelmeyecek mi? Sen bu arzumun ebedi olacağına inanmak istemiyorsun (...) Sevdiğim, hoşlandığım, arzuladığım, güzel bulduğum, eşsiz şekilde güzel bulduğum tek kadın sensin. Hep senin yanında olmak, sonunda da senin yanında ölmek istiyorum. Bu sözlerimi mübalağa sanma. Duyduklarımı anlatamıyorum bile. Ben senin hayranın, esirinim. Her şeyinin hayranı, her şeyinin esiri. Yüzünün, saçlarının, vücudunun, kokunun, sıcaklığının, her şeyinin. (...)

‘Onlar mektup, benimki hakikat’
Diyordun ki ‘Ben başkalarından ne mektuplar aldım’. Ama ne çare ki onlar mektup, benimki hakikat. İş mektup yazmaya kalsa, yani mesele sadece bir edebiyat meselesi olsa ben de bir şeyler söyleyebilirim. Ama mesele benim için bir edebiyat meselesi değil. İşte bunun için değil mi zaten mektup yazmaya kalktığım zaman, elimden, duyup düşündüklerimi çırılçıplak söylemekten başka hiçbir şey gelmiyor...”
Yukarıdaki satırlar Orhan Veli’nin Nahit Hanım’a yazdığı mektuplardan... Yapı Kredi Yayınları, Orhan Veli’nin edebiyat oğretmeni Nahit Gelenbevi’ye yazdığı 62 mektubu “Yalnız Seni Arıyorum: Nahit Hanım’a Mektuplar” başlığıyla kitaplaştırdı. Günlerdir elimden düşmüyor. İçinde yaşadığımız şu pislikler döneminde ilaç gibi geliyor...
Her sözcüğe aşk sinmiş, özlem, hasret dinmiş satırlar. Tam da şairin dediği gibi “hakikat”... “Nahit ölüyorum. Senden ayrı yaşamak beni mahvediyor. Ne olursun üzme artık beni” diye yakaran mektuplar... Nahit Hanım evli. Nahit Hanım’a tüm edebiyat çevresi âşık.... Orhan Veli, Nahit Hanım’a âşık ama en çok da aşka âşık...

Benim Nahit Hanım’ım
70’li yılların sonuydu Nahit Hanım’ın Taksim’deki evine ilk gidişimde. Bu esin perisi, gerçek miydi yoksa bir düş mü? Cömertliğine karşın sömürülmemeyi; açık yürekliliğine karşın ihanete uğramamayı; öfkesine karşın düşman edinmemeyi nasıl başardı? Hep ama hep onca saygın kalmayı?..
Zaman içinde Nahit Hanım’a ziyaretlerim sıklaştı. (Her cuma akşamı birçok edebiyatçının hazır bulunduğu sofrasına katılmaktansa, gündüzleri, yalnızken ona gidiyordum.) Güzeldi , akıllıydı, zekiydi. Karşısındakini düşünceleriyle, emeğiyle değerlendiriyordu. Sohbeti muhteşemdi. Harika bir dinleyiciydi de. Yalnız evini değil, yüreğini, sandıklarını, defterlerini, mektuplarını açıp önüme sermişti. Bana güveniyordu. (Nahit Hanım’la ilgili daha çok bilgiyi Cumhuriyet Kitapları’ndan çıkan “O Güzel İnsanlar” kitabımda bulabilirsiniz.)
O sararmış sayfaları çevirirken küçük yorumlar yapmaktan geri kalmazdı. Mutlak paylaşmak istediği bir satırı bulduğunda gözleri parlar, kahkahalar atardı. O mektupları okurken birlikte ağlamış, birlikte gülmüştük. Birkaç mektuptan kimi bölümleri yayımlamama izin vermişti.

Ne çok hüzün
Bu mektuplarda özlem, hasret, tutku var ama güncel dertler, sorunlar, parasızlık da var. At yarışlarından dostluklara, şiirden meyhanelere yaşamın tüm renkleri de var. Hepsine egemen olan renk ise kâh gülümseten kâh acıtan bir hüzün...
Gazete tanıtımlarında, mektupların gün ışığına çıkmasına ha bire “ilk kez, ilk kez” diye vurgu yapılmasına içimden hafif bozuluyordum ki, kitabın başında editör Murat Yalçın’ın yazdığı önsöz niteliğindeki “Bir Sevdanın Belgesi” yazısıyla, rahat bir nefes aldım. Hiç olmazsa orada mektupların kimi bölümünün daha önce Papirüs ve Milliyet Sanat dergilerinde yayımlandığı anımsatılıyordu. (Bir düzeltme: Sanat Dergisi’nde 1981’de değil; 1 Kasım 1980’de yayımlandı.)
Nahit Hanım’ı en son Balıklı Rum Hastanesi’nde ziyaret ettim. Yatağı kocaman, kendi minicik kalmıştı. Yine oturduk sohbet ettik... O ziyaretten kısa bir süre sonra uçtu gitti. 2002’nin Mayıs ayıydı, 93 yaşındaydı. Hiç unutmam, dışarıda insana “Beni bu güzel havalar mahvetti” dedirtecek bir hava vardı...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları