Siyaset ve kötülük...

06 Ekim 2024 Pazar

“Bodrum Bitmez” başlıklı yazıma gelen sayısız olumlu tepkiler arasında “Sen neden söz ediyorsun, Bodrum çoktan bitti” diyenler de vardı. Bodrum, elbet ki benim ilk kez gittiğim 1960’lardaki Bodrum değil. Ne de 70’ler, 80’ler, 90’lardaki Bodrum. Bugün bunu ele alacaktım ki yaşadığımız gerçekler karşısında Bodrum’dan söz etmek içime sinmedi. 

Ülke adeta cinnet geçiriyor. 

Siyaset, çözüm değil, sadece kötülük üretiyor. 

Geride bıraktığımız eylül ayında 34 kadın katledildi, ayrıca 20 kadının ölümü şüpheli bulundu. (Kadın Cinayetlerini Durduracağız Raporu) Biri dışında tümü tanıdıkları erkekler tarafından öldürüldü. Çoğu evlerinde öldürüldü. Cezasızlık yeni cinayetlere yol açıyor. 

Büyük iddialarla sunulan, 4 yıl ilkokul, 4 yıl ortaokul, 4 yıl lise zorunluluğu getiren 4+4+4 eğitim sisteminin iflas ettiği, Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri tarafından bile ifade edilir oldu. Sadece kız çocuklar açısından değil, erkek cocuklar da liseyi okuyamaz hale geldi. Taşımalı sistemden tasarruf, okulların pisliği, belediyelerin temizlik hizmetinin yasaklanması... Müfredatın dinselleştirilmesi... Bunlar kanıksanır oldu. 

İtibardan tasarruf olmayacak, bir avuç yandaş zengin edilecek, saraylardan vazgeçilmeyecek. Ekonomik çöküntü, enflasyon, hayat pahalılığı, emeğin değerinin sıfırlanması, üretimin durması... Ayrıca, güç ve çıkara doymayan işkembeler, dinmeyen iştahlar... Bunlara karşın iktidarın tek sunduğu “İsrail Türkiye’ye saldırabilir, aman bana kenetlenin, sizi ancak ben kurtarabilirim” algısını yaymaya çalışmak.

KÖTÜLÜK DEĞİL ÇARE ÜRETEBİLMEK 

Devletin siyaseti, çare değil kötülük üretiyor: 

Çare, Filistin ve Lübnan halkına ihanet eden Hamas’la araya mesafe koymak olabilir. Çare, AKP öncesinde sürdürülen dengeli dış politikaya dönüş olabilir. 

Çare, Büyük Millet Meclisi’ne söz hakkı vermek olabilir. Çare, hak ve hukuk sistemine geçiş olabilir. 

Çare, şeri değil, laik eğitime dönüş yapmak; eğitimi liyakat sahiplerine bırakmak olabilir. 

Çare üç gün önce yıldönümünü kutladığımız laik sistemin simgesi Medeni Kanun’u geriletmek değil, tam tersine daha ileri götürmek olabilir. 

Çare İstanbul Sözleşmesi, AİHM kararları dahil, altına imza attığımız uluslararası anlaşmalara bağlı kalmak olabilir. 

Çare, tüketmek değil, üretmek olabilir; gösterişten tasarruf edip Cumhuriyet ilkelerine, hukuk devletine, toplumsal adalete ulaşmak olabilir. 

BİRBİRİNİ YEMEK 

Manisa Şehzadeler Belediye Başkanı Gülşah Durbay’ın videosunu izlerken ben de gözyaşlarımı tutamıyordum. İzlemediyseniz mutlak izleyin. Kullandığı her sözcüğü çok dikkatlice seçen biri. 

Siyasetin, kıskançlığın, birbirinin kuyusunu kazmanın bunca alçakçası, bunca acımasızlığı olabilir mi? Bir yandan kanser ve kemoterapiyle uğraşırken ve görevini yerine getirmeye çalışırken bir yandan da hastalıklı bir zihniyete karşı hak arama mücadelesini sürdürmekte. 

Çoğu basın yayın organı, dedikodu faslına, çamur atma bölümüne verdiği önemi Durbay’ın şu sözlerine vermedi. Hatta o sözleri sansürleyerek veren oldu. Neydi o sözler anımsatayım: 

“Ne acıdır ki biz kadınlar bu toplumda sadece fiziki şiddet, taciz ve cinayetle karşı karşıya kalmıyor, böylesi vicdansız erkek egemen siyasi hesaplaşmalarla da hedef alınıyoruz.”

Aynen böyle! Kadınlara belden aşağı vurmak ne kadar kolay! Aşağılık yalanları yazan CHP’li bir kadın; dedikoduyu yayan da yine CHP’li. İkisine de disiplin cezası verilmedi. 

İftiracılardan hesap soracağını açıklayan Gülşah Durbay’a güç, azim ve sağlık diliyorum. 

İster istemez Erdal Bey’in ünlü sözünü düşünüyorum: 

Birkaç politikacıyla bir restorana giden Erdal İnönü’ye garson, ne yemek istediklerini sorar. Erdal Bey’in yanıtı şöyledir: “Teşekkürler, biz birbirimizi yiyeceğiz...”

Hepinize iyi pazarlar.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bodrum bitmez... 3 Ekim 2024
Tiyatro ve öteki 15 Eylül 2024

Günün Köşe Yazıları