‘Giselle’ çok güzel...

10 Ocak 2014 Cuma

Bale ve operayı atamazlar, satamazlar, ortadan kaldıramazlar...

Önceki akşamdı. Ben biraz endişeliydim. Göreceğim işin niteliğinden daha çok, o dev salonun dolup dolmayacağından kuşkuluydum... Bale repertuvarının başyapıtlarından biri olsa da, bu sıkıntılı dönemde, bu trafik cehenneminde, kaç kişi “Giselle” izlemeye gider ki diyordum. Üstelik Zorlu’nun iki bin beş yüz kişilik büyük salonu! Üstelik sabahtan akşama beynimiz bir yandan yolsuzluklar, haksızlıklar, kavgalarla, bir yandan da magazinle arabeskle yıkanırken; devleti yönetenler bale opera gibi etkinlikleri yok saymaya ant içmişken!
Yanılmışım. Endişem yersizmiş! Temsil saati geldiğinde tek boş koltuk yoktu salonda. Biz nitelikli etkinliklere sahip çıkarız; neyi izleyip neyi izlemeyeceğimize bizi yönetenler değil biz karar veririz dermişçesine tıka basa dolu bir salondu. Artık esere geçebilirim:

‘Mucize’ bir prodüksiyon
AKM çürümeye ve yıkıma terk edildikten sonra evsiz kalan İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin, orkestra eşlikli ilk büyük prodüksiyonuydu “Giselle” (Jizel okunur) balesi. Topluluğun çalışma koşullarını bilince nasıl böyle dört dörtlük bir “mucize” yarattıklarına aklım ermedi. (Prova yerleri ayrı, temsil yerleri ayrı; Süreyya Operası’nın minik sahnesine sığışmak zorundalar vb.
Fransız besteci Adolphe Adam’ın muhteşem müziği, Theophile Gautier’nin Alman şairi Heinrich Heine’in eseri üzerine kurguladığı libretto ile “Giselle” balesi, birbirinden çok farklı 2 perdeden oluşur. İlki çok gerçekçi kırsal yaşam; ikincisi fantastik boyutlu, sevdiğine kavuşamadan ölen genç kızların ruhlarının dolaştığı periler dünyası...
Hemen belirteyim: Adnan Öngün’ün dekorları, Serdar Başbuğ’un kostümleri ve Metin Koçtürk’ün ışıkları, bu birbirinden çok farklı iki dünyayı da, her ikisinin de hem “atmosferini” hem de duygusunu biz izleyicilere geçirmekte çok çok başarılı... Estetik incelik, uyum ve masal havası bir bütün... Üstelik işlevsel ve çözümleyici. (Zorlu’nun dev sahnesiyle, Süreyya’nın minik sahnesine uygulanabilirliğe de şapka!)

Muhteşem ikili
Elşad Bagirov’un yönetimindeki İstanbul Devlet Opera ve Balesi, zannediyorum ilk yarıda mikrofon kullanımında teknik bir soruna takılmıştı ancak ikinci bölümde halledilmişti. Adolphe Adam’ın kulaklardan gitmeyen müziğinin her anının hakkını verdiler
Eserin koreografisi çeşitli evrelerden geçmiştir. Son şeklini veren Marius Petipa. Prodüksiyonu sahneye koyan Ivanka Lukateli’yi kutluyorum. Hem orijinal koreografiyi izliyor hem de uçarı dokunuşlar getiriyor. Gerek belli başlı rolleri oynayan dansçılar, gerek topluluk (corps du ballet) arasında ve birbirleriyle çok disiplinli, özenli, incelikli bir bütünlük, bir uyum sağlıyor. Romantizm yumağını, sarmalını baştan sona en büyük yoğunlukta tutuyor.
Köylü kızı Giselle ile prens Albrecht rolünü çeşitli çiftler dönüşümlü oynuyor. Benim izlediğim akşam Deniz Zirek ve Melih Mertel ikilisi, olağanüstüydüler. Tüy gibilik, uçuculuk, hafiflik, teknik yetenek kadar mimikleri, oyunculukları, ruh halleri, dışavurumları, içe dönüklükleri, birbirleriyle ilişkileri de çok başarılıydı. Hilarion’da Onur Tunay, köylü çiftte Müge Celikloğlu ve Deniz Özaydın da usta dansçılar.
Şunu vurgulamam şart: İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nden bir klasik bale izlemeyeli 6-7 yıl olmuştu. Topluluğu çok farklı, çok gelişmiş, disiplinli ve özenli buldum. Emeği geçen herkesi kutluyorum. Süreyya’da ya da Zorlu’da, aşk, tutku dolu bu eseri kaçırmayın diyorum.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kaburga sohbetleri 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları