Gündem yine değişti, fısır fısır konuşulanlar sonunda yüksek sesle dillendirildi. Koronavirüs bize de teşrif etti. Virüs bu, okuma üflemeyle kapıda duracak değil, sınır ülkelerimizin hepsinde var, bizde yoktu. Niyeymiş, ayakkabıyla eve girmiyormuşuz, 5 kere aptes alıyormuşuz, aman ne hijyen! Sokaklar tüküren, yüzümüze hapşıran tıksıran insanlarla dolu, 20 milyonluk kentte, metrobüste, sokakta, burun buruna yaşıyoruz! Elbette bizde de çıkacaktı. Ne mi yapacağız? Orta Asya usulü kucaklaşıp öpüşmek yerine Japon usulü, dokunmadan selamlaşacağız. Elimizi sık sık yıkayacak, ağzımıza, gözümüze sürmeyeceğiz. Gerisi? Nüfusumuz genç, bu virüs, yaşlı ve hastaları götürüyor. Belki de doğal seleksiyon. Normal gripten, kalp krizi, kanser ve trafik kazalarından ölenlerin sayısı çok daha fazla. Virüs diye ağlayacağınıza sigarayı bırakın, daha büyük tehlike. İdlib civarında korumasız bekleyen gözlem noktalarındaki genç askerlerimizi düşünün, ölüm riskleri çok daha fazla.

Göçmenler ne olacak?

Ya kapıları açtık diye Yunanistan sınırına yolladığımız göçmenler? Açık arazide, çoluk çocuk aç susuz bir haftayı geçti, bekliyorlar! Koronadan olmasa da zatürreeden gidecekler. Siyaset bu, onlar kimin umurunda? 4 göçmen ateşli silahla öldürüldü. Yunanistan’ın yaptığı bütün yasalara, insan haklarına, her türlü hukuka aykırı. Sınırını kapamak, geçerli kağıtları olmayanı içeri almamak hakkı olabilir, ama zorla girmeye çalışanı önleme yolu, öldürmek, içeri alıp dövmek, parasını, telefonunu, kâğıtlarını gasp etmek, çırılçıplak soyup geri yollamak değildir, bu eşkıyalıktır, faşistliktir! Ya Almanya? Ailesi olmayan çocukları alacaklarmış! Tam Hitler zihniyeti. Onları istediğiniz gibi asimile edebilir, kendinize benzetebilirsiniz, ama aileleriyle gelince sıkıntı oluyor değil mi? Ülkemize neredeyse ellerini kollarını sallayarak gelen milyonlarca göçmen niye ille de gitmek istiyor? Çocuklarını okutmak, iş bulmak, daha iyi koşullarda yaşamak için. Bizim hangi koşullarda yaşadığımızı onlar söylüyor! Biz de çocuklarımızı istediğimiz gibi okutamıyor, iş bulamıyor, istediğimiz ekonomik koşullarda yaşayamıyoruz. Orada yaşamak istiyor, ama oraya gittikleri zaman “şeriat isteriz” diye gösteri yapıyorlar! 

Onları bırakın!  

Ya cezaevindekiler? En büyük risk grubu da onlar! 8 kişilik koğuşta hiçbir hijyen kuralı olmadan 25 kişi tıkılmış yaşamak zorunda olanlar. Bir de haksız yere tutuluyorlarsa? Osman Kavala’nın avukatı, son gelen casusluktan tutuklama kararı üzerine “Devlet kendine başka meşgale bulsun” diye isyan etti! Osman Kavala’nın tutuklu olmasının tek nedeni en tepedekinin öyle istemesidir! Tıpkı Barış’ların, Murat’ın, diğer gazetecilerin “bilineni ifşa etme” gerekçesinin fos olması gibi. O askeri öğrencilerin, erlerin 4 yıldır tutuklu olması gibi. Bazı durumlarda bir günah keçisi gerekiyor: Gezi’yi Osman finanse etti, darbe girişimini öğrenciler yaptı, cenazesi Facebook’ta paylaşılan MİT mensubunu gazeteciler deşifre etti, bu liste böyle uzar gider. Kin ve nefretleri azaldığı zaman işaret gelir, serbest kalırlar! Mahkeme başkanları, ya onu tutuklayacağım, ya beni tutuklayacaklar ikilemi içinde.

Kadınlar vardır

Feminist Kadın Gece Yürüyüşü, kaç yıldır kadınlara dayak atma yürüyüşüne döndü. Toplumun büyük kesimi sokaklara güvenmiyor, kadınların hava karardıktan sonra sokağa çıkmasına, korktuğu için karşı. Feminist kadınlar da bunu protesto için 8 Mart’taki sokak yürüyüşünü gece ve Taksim yasak diye Taksim’de yapıyor. Bunun cezası genç bir kadını saçlarından sürükleyerek şiddet tünelinin içinden geçirip linç etmek! Ertesi gün serbest. Hınçlarını aldılar, dövdüler! Koronavirüs daha insancıl, yaşlı ve hastaları alt ediyor. Gençlere, çocuklara düşman değil. İktidar gençlere düşman! Kadınlara düşman. Düşünenlere, soranlara, sorgulayanlara, el etek öpmeden, kendi çıkarını düşünmeden yanlışı görünce karşı çıkanlara düşman. En büyük virüs korona mı, siz düşünün. En önemlisi, panik yapmayın, onun yarattığı depresyon, çok daha tehlikeli. Bunu da atlatacağız, her şerde hayır vardır! Bakmışsınız, kimlere kimlere bulaşmış!