Yakup Kepenek
Yakup Kepenek yakupkepenek06@hotmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Neden Demokrat Olsun?

09 Aralık 2008 Salı

İngilterenin haftalık dergilerinden The Economist, geçen sayısında Başbakan Erdoğanın demokrat kimliğinden uzaklaşmakta olduğunu vurguluyor ve giderek otokrat bir özellik kazandığının altını çiziyor.

Demokrasi sözcüğü, halk yönetimi anlamına geliyor. Otokrat ise siyasi gücün tek kişide toplanması, yani kendi yöneten demek.

Dergi bir gerçeği dile getiriyor; yalnız olaya dışarıdan baktığından, Başbakanın bu başkalaşmasının asıl nedenlerini irdelemiyor.

***

Demokrat olmanın hiç kuşkusuz kişisel bir yönü var.

Demokrat kişilik, hoşgörüyü, eşitliği, özellikle de kadın-erkek eşitliğini, aklın egemenliğini; danışmayı ve dayanışmayı ilke edinir. Ancak kişiyi demokratlaştıran asıl etmenler nesneldir; içine doğduğu toplumsal koşullardır; aldığı eğitimidir, ilişkileridir. Ve bir adım daha kişinin içinden geçtiği ve geldiği siyasal düşünce ve örgüt tünelleridir. Başbakanın içinden geldiği bu kişisel sürecin, ne ölçüde demokrat üreten bir nitelikte olduğu, davranışlarının açıklanması bağlamında büyük önem taşıyor. Tamam da, bunlar, Başbakanın tutum değişikliğini açıklamaya yetmiyor.

Başbakanın demokrat olmasını bu toplumda kim ya da kimler istiyor?

Daha doğrusu birileri istiyor mu?

Asıl sorun da bu noktada yatıyor.

***

Parti örgütünü belirleyen; milletvekili adaylarını tek tek saptayan kendisi olduğuna göre, Başbakanı, partisi içindendemokrat olmaya zorlayacak bir süreç, bir oluşum söz konusu olamaz. The Economistin dünyasında böyle bir ilkel aday saptama yöntemi düşünülemez; siyaset kuramında yöntemin adı da elle seçimdir. Aynı olgu diğer iki büyük parti için de fazlasıyla geçerlidir. Çünkü siyasal yapının çarkları ya da dolapları, parti başkanlarının mutlak gücüne göre dönüyor. ABDnin yeni başkanı, çalışma arkadaşlarını oluştururken güçlü kişiliklere ve güçlü düşüncelere övgüler düzerek işe başlıyor. Oysa, Başbakan ve diğer parti başkanları, birlikte çalışmak için, kendilerine kayıtsız koşulsuz bağlı; ne yaparlarsa yapsınlar onaylayacak kullar arıyor ve buluyor.

Siyasal gücün bu tek kişi odaklı yapılanması, çoğulcu ve katılımcı bir anlayışla demokratikleşmedikçe, bu ülkede demokrasi olmadığı ve olamayacağı, çok, ama çok açıktır. Herkesin bildiği ama bilmezlikten geldiği büyük antidemokratik gerçek budur.

Partisinin dışındanBaşbakanı demokrat olmaya zorlayacak kimsecikler de yoktur. Ülkenin Mecliste temsil edilen diğer siyasal partilerin demokrasi derdi yoktur; bu nedenle bunlardan gelebilecek bir demokrasi istemi söz konusu değildir. İç işleyişleri demokratik olmayan partiler, ne anayasa ve ne Siyasal Partiler ve Seçim yasalarının demokratik ilkelere uygun olarak değiştirilmesini istiyor ne de bu konularda kamuoyu oluşturuyor. Bunların içinde biri, DTP ise, demokrasiyi yalnızca Kürt sorunu bağlamında düşünüyor.

Sendikalar, meslek oda ve birlikleri etkisizleştirilmiştir; işveren örgütleri de bu konuya artık girmiyor. Üniversiteler, ya türbana ya da iç sorunlarına sarılmış bulunuyor; Basın-yayın ise Başbakana düşünsel değil, fiziksel yakınlığı sorun sayıyor ve demokratikleşme konusunda da esas olarak araziye uyuyor!

Demokratikleşmeyi iki toplumsal kesim istiyor. Bunlardan biri Kürtler diğeri de Alevilerdir.

Kürtlerin demokrasi istemi, geleneksel yapısal bozukluklar ve yetersizlikler nedeniyle, netleşemiyor; daha da önemlisi, bu istek, terörün karartması altında kalıyor; terörden bağımsız olarak ortaya çıkamıyor. Böyle olunca da tüm ülkede demokrasi istemiyle bütünleşemiyor. Üstelik yerel düzeyde ya da dar kapsamlı demokratikleşme de somut olarak açıklık kazanamıyor.

Ülkede demokrasiye bir yaşam biçimi olarak en yakın toplumsal kesim olan Alevilerin istemleri ise, her zamanki gibi, hemen tüm partilerce olumlu karşılanıyor. Ancak iş uygulamaya gelince bu olumlu bakışlar yerini çatık kaşlara bırakıyor.

Başbakanı demokrat davranmaya zorlayabilecek daha dışardaki etken AB üyeliği süreciydi; o da geçmişte kaldı. AİHMnin tam üç yıl önce üniversitelerde türban kullanımıyla ilgili kararı sonrasında, karşı tarafın, yani ABnin, olumsuzlukları bir yana, bu tarafta Başbakan, üyelik konusunda tamamıyla ayak sürüyor.

Ortam bu olunca da Başbakanın demokrat mı yoksa otokrat mı davranacağı kararı da demosa, yani halka değil, autosa, yani kendine kalıyor. Bunda da doğrusu şaşılacak hiçbir şey bulunmuyor!

***

Bayramınız kutlu olsun.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları