Yakup Kepenek
Yakup Kepenek yakupkepenek06@hotmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Düziçi

21 Kasım 2016 Pazartesi

Türkiye, son zamanlarda Ankara-İstanbul siyaset ekseninde görülmedik ilkellikler yaşasa da, tam bir güzellikler ülkesi.
Yazının başlığındaki Düziçi, ülke üzerinde dengeli dağılmış olan 21 Köy Enstitüsünden birinin adı; eskiden Adana sınırları içindeymiş; şimdilerde Osmaniye. Yenikuşak Köy Enstitülüler Derneği’nin (YKKED) 6. Akdeniz Buluşması, Genel Başkan Prof. Dr. Kemal Kocabaş’ın, Adana Şube Başkanı Dr. Bayram Ali Taparlı ve Düziçi Şube Başkanı Dr. Selahattin Beyaz’ın yoğun çabaları sonucu -Seyhan Belediyesi Yaşar Kemal Kültür Merkezi’nde, derneğin Lüleburgaz’dan Hatay’a tüm çevre illerin derneklerinin katılımıyla, 11-13 Kasım’da yapıldı.

Üç güzellik
İlk güzellik Düziçi özelindeydi. Toplantılarda, Düziçi Köy Enstitüsü ve Yarattığı Toplumsal Algı; Laik, Demokratik, Bilimsel Eğitim; Eğitim Reformu Çalışma ve Arayışları konuşuldu.
Osmaniye eski valisi İsa Küçük, Düziçi Köy Enstitüsü’nün, zamanında öğrencilerin yaptığı yapıların bakım ve onarımını sağlamış. Bunlardan biri müze yapılmış. Orada, enstitü öğrencilerinin yaratıcı yeteneklerini geliştirmek için kullandıkları araç ve gereçler ve üretimleri sergileniyor. Özellikle de yörenin tüm bitki türleri; böcekleri; kuşları; yılanları, gerekli kimyasal işlemler yapılarak ve üstelik Latince adları da yazılarak günümüze dek korunmuş. Enstitü öğrencilerinin içinde yaşadıkları doğayı bilgiye dönüştürmeleri süreci, yani, bilgi üretimleri izlenebiliyor.
İkinci güzellik Yaşar Kemal’in doğduğu Hemite köyüydü. Tıpkı bir yazısında atomun parçalanması kadar önemli bulduğu Köy Enstitüleri gibi Anadolu insanının, insancıl ve barışçı yaratıcılığını uluslararası düzeye taşıyan Yaşar Kemal, yaşıyor ve yaşatılıyor.
Üçüncüsü, Cumhuriyetin, varlığını bilime adayan bilim insanı kavramının en büyük örneklerinden biri olan Prof. Dr. Halet Çambel’in, tam bir çilekeş gibi çalışarak, eşi Nail Çakırhan’ın da desteğiyle gün yüzüne çıkardığı Karatepe/ Aslantaş Açıkhava Arkeoloji Müzesi’ydi. Milattan önce 8. yüzyılda, Finike ve Hitit uygarlıklarının kesişme noktasındaki yazıtlar her iki dilin kendi harfleriyle kazılmış. Adanava Kralı Asitivadas şunca yıl öncesinden bakın barış ve kadın konusunda ne diyor: Komşu krallarla iyi geçindim, huzur ve güveni sağladım. Silahlı erkeklerin gezemediği bu yerlerde genç ve güzel kadınların yalnız başlarına kirmen eğirerek huzur ve güven içinde gezmelerini sağladım.

Sürü değiliz!
Cumhurbaşkanı, geçen hafta başında çobanlığın felsefesini anlamayan, onun psikolojisini yaşamayan yönetemez; ben de bir çobanım dedi.
Güdülecek sürü olmadan çoban olunamayacağına göre, bu sözlerin kamuoyunda sorgulanması, en azından günümüzün koşullarında geçerliliğinin tartışılması gerekir, değil mi?
Ne gezer!Anladık, basın özgürlüğü yok denecek düzeye düşmüş; insan haklarıyla ilgili dernekler kapatılmış; üniversite suskun. Peki, muhalefet partileri, bu sözler karşısında nasıl oluyor da suskun kalıyor; kalabiliyor?! Cumhurbaşkanı çok haklı bu kadar koyuna mutlaka bir çoban gerekir!
Düziçi toplantısında emekli öğretmen Ali Uysal yaptığı şiirsel konuşmada şöyle dedi: Köy Enstitüleri benim gibi köy çocuklarını insancık olmaktan çıkarıyor, insan yapıyordu. Öbür 20 Köy Enstitüsü gibi Düziçi de insancık olmaktan çıkışın sürü değiliz bilincinin beşiğiydi.
Cumhuriyet çağdaşlaşmasının en özgün ürünlerinden biri olan Köy Enstitülerinin bu ülkenin sağcı siyasetçileri tarafından neden kapatıldığı gelinen çoban arayışı noktasında çok açık değil mi?!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları