Cumhuriyet sonsuza dek yaşayacak!

31 Ekim 2024 Perşembe

Sen tut, koca bir imparatorluk kur; anakaralarda toprak güç kazan... Sonra yüzyıllarca durduğun yerde dur, gözünü kulağını kapa... Kaç kez Viyana kapılarına dayandın da o kapıların ardındaki düşünsel, siyasal devrimleri merak etmedin; özgürlük şarkılarını, “matbaa”ların şıkırtısını duyamadın. Duyanın da harfini hevesini kırdın. Yüzyıllar içinde kökleşen yasak haramla hem sen korktun hem “ümmi ümmet kul” oluşu işine gelen halkı korkuttun. Uygulayımdaki yükselişleri, ekonomik savaşımları izleyemedin; gücün, toprakların azalırken çok güvendiğin yayılmacı “kapitülasyon”larla sakalı bıyığı kapıverdi. Özellikle ülkenin doğusunda kendi dilinde, dininde yüzlerce okul açtı. 1800’lerin sonunda uyanır gibi oldun. Kararan eğitimin, farkında olmadığın uygulayımın, ekonominin ucundan tutmak istedin; ama açtığın üniversitede hangi dilde eğitim yapacağını bile bilemedin. Bir zamanlar aşkları, tahtları için dedelerinden yardım dilenen, şimdi seni “hasta adam” belleyen sözde dostun ekonomine, orduna çörekleniverdi... İmzalayıverdiğin sözleşmeyle çoğunuzun şehzadeyken gördüğü, sonra unuttuğu Anadolu’ya yayılıverdi; topunu tüfeğini sarayının alnına dayayıverdi.

Bir yiğit komutan, “Geldikleri gibi giderler” dedi. 

Yayılmacı aklıyla “idam fermanı”nı yazdın. Ne o komutanı ne halkını duydun.

Ortaokulluyken gazi dedeme, “Devleti gördün mü” diye sormuştum, “çook...” demişti; onu sözlüğe bakarak anlamıştım. Suriye cephesinde savaşan dedemin gördüğü devlet, askerlik yaşı gelen gençleri, kaçakları bulan “candarma”yla ekinden pay alan, koyunları sayan “mirici”ydi. Dedem, hiç görmediği Atatürk’e inanan; kurtuluş için çividen kağnıya nesi varsa veren on binlerdendi. Kurtuluş Savaşının son noktası Duatepe’nin az ötesindeki köyümüzde çeyizler, çarşaflar, perdeler Kuvacılar için don-içlik, küpteki yağla un sacarası olur cepheye gönderilirmiş. Ulusal direnişi taçlandıran cumhuriyet, dedeleri devletle tanıştırmıştı. İki haftada dedeleri okuryazar yapan bu devlet, savaş sürerken ne aldıysa karşılığını vermiş; onlar da aldıklarıyla okul yapmışlar. Biz bu dedeleri nineleri tanıyarak büyüdük; ilk gençliğimizde suları tersine akıtanların oyunlarını anladık. Ulusal direnişe taş koyanların ardılları, toplumun inanç köken ayrımını siyasaya araç yapa yapa sürekli iktidar oldular. Atatürk’le, cumhuriyetle hesaplaşmayı, demokrasi diye yutturmak için yarıştılar. Biz dünden bugüne Cumhuriyet Bayramlarını övünçle kutlayanlardık, onlar saklananlardı. Cumhuriyet 80’li yaşlardayken Atatürk’e, devrimlere saldıra saldıra sahneye çıktılar. 

Uğur Mumcu’nun dediği gibi “imam sarığını seçim sandıklarına sarıp siyaset meydanlarına çıkanlar”la çocukları devlet eliyle orun ve çıkar için çoğaltıldı. Uzun zamandır dedemin devleti, “candarma ile mirici”yi düşünüyorum. Dedem, “Allah o günleri bir daha yaşatmasın” derdi; ah, ulusal direnişe can kan veren dedeler, sizi düşündükçe utanıyorum. 

Sokakta evde şiddet, kadın bebek cinayetleri, çete toplayan içişleri... “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”yle imamlı okullar; dilini yutan basınla üniversite... Tek gözlü, tek elli iktidarla aş ekmek askıdayken dış düşman korkutması, alçak terör... Yoksulluk yolsuzluk, düş satan, düşsel koyunları sayan TÜİK’le kimi yetkililer 21. yüzyıl “mirici”si gibi... 

Böyle dedem, laik cumhuriyetimiz tehlikeler tehditlerle kuşatılan köprüden geçiyor; düşmeyeceğiz! Laik cumhuriyeti yaşatacağız! 

Bizde Atatürk’ten, cumhuriyetten ödün verecek söz de yok, göz de!

Korkmuyoruz!

Daha çok Cumhuriyet Bayramı göreceğiz!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kötünün kötüsü... 14 Kasım 2024
İş işten geçmeden 17 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları