Virüslerin İktidarı

03 Mayıs 2020 Pazar

Mikroplar, virüsler, bakteriler… Kiracısı olduğumuz şu Dünya’da toplumlar olarak bizi yönetsin diye seçtiklerimizden akıllıdırlar.

Bir kısmı bağırsaklarımızda çalışır, bağışıklık sistemimizin ihtiyacı kadar çoğalır, anlaşmayı bozmadığımız sürece sağlığımızı ayakta tutarlar.

Kimileriyse bizi kullanarak çoğalır, canımızı içeriden yer, hayatımızı ele geçirirler. Salgın haline geldiklerinde kralları devirmiş, imparatorları dize getirmiş olanları var.

Çoğu kişi çocukken kolumuzda izi kalan aşıların tam da bu tür salgınlar sebebiyle icat edildiğini, virüs üstüne yapılan tartışma programlarını izleyince hatırladı. Televizyon karşısında geçen konforlu hayat birkaç nesil önce neler yaşadığımızı çok çabuk unutturmuştu.

Virüsler tarih boyunca çok şeyi değiştirdi. Örneğin Orta Çağ’da yaşanan kara vebadan sonra Dünya artık başka bir yerdi. İşler iyiye mi kötüye mi gitti tartışılır ama keskin bir kırılmaya sebep olduğu ortada.

İnsanlık önce krallıkları, sonra onların etrafında çöreklenen soyluları, cebi şişkin tüccarları önemsedi. Özetle olaylar her zaman güç ve paranın etrafında gelişti.

Bugün en çok insanın hayatını kaybettiği ülke olan Amerika’nın sistemi gibi görülen kapitalizm yeni bir kıtada icat edilmiş değil, aksine o yeni kıtayı kuran bilinç.

Çoğumuzun zihnine Amerika’nın keşfedilmiş bir kıta olduğu bilgisi yerleştirilmiştir. Oysa kapitalistler o topraklara ulaştığında kıtada on binlerce yıldır yaşayan başka insanlar vardı. Ortada keşfedilmiş bir şey yok. Aksine gemilerle vebayı yeni topraklara taşıyan da kapitalizmdi.

 2025 yılında Dünya nüfusunun 8 milyara ulaşacağı hesaplanıyor. Bu rakamın 1930’da 2 milyar olduğunu düşünün. Ne kadar kısa sürede nasıl katlanarak arttığı çok açık.

En az virüsler kadar hızla çoğalıyor, sürekli tüketip iklimi etkiliyor, Dünya’nın canını yakıyoruz. Bu kadar insanın gezegeni imha etmeden, adil bir sistemle nasıl yönetilebileceğine dair gerçek bir planı olan kimse yok kürsülerde.

Kara veba o dönemin gerginliğinin kırılma noktasına dönüşmüş ve halk sesini yükseltmişti. Yaşananlar baskıcı kanunların çıkması ve başka kıtaları sömürmeye doğru giden yollar açmıştı.

Halbuki yüzyıllardır kralların, liderlerin, kurulan parlamentoların tek bir amacı olmalıydı, insanın sosyal adalete ve refaha kavuşması.

İnsanlık macerası bir süredir pek çok kişinin ilgisini eskisinden daha çok çekiyor. Popüler antropoloji kitapları en çok okunan kitaplar arasına girebiliyor.

Durup dururken insanların kendi köklerine, toplumların nereden gelip nereye gittiğine dikkatli bakmasının bir sebebi olmalı. Belki de insan, bu işin böyle gidemeyeceğinin farkında ve bir çıkış arıyor.

Sosyal adalet çok uzun süredir kavram olarak kitaplarda yer bulsa da hayata geçirilememiş bir ideal.

Güç ve para üstüne kurulu iktidarlar yaşananlardan ders almadı.

Onların aklıyla yürünen yoldan, kapitalizmin esiri küresel bir Dünya yaratmaktan öteye gidilemedi.

Bakalım bu virüs bu kez kimleri sallayıp düşürecek. Mikroskop altında bir taç şeklinde görüldüğü söylenen bu virüs kimlerin tahtını sallayacak göreceğiz.




Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları