Öner Yağcı

‘Vatan hainliğine devam’ etmek...

14 Ocak 2023 Cumartesi

Toplumsal cinayet işleniyor.

Bilimin, sanatın kovulduğu, toplumun yarısını oluşturan kadını yok sayan, geleceği çocukları, gençleri harcayan bir topluma doğru sürükleniyoruz doludizgin. 

Yakın zamanlarda yaşadığımız toplumsal cinayetleri gözlerimin önüne getirip bunların sonuçlarına bakınca kahroluyorum.

Yaşamı iyimserlikle algılamaya çalışan, en amansız koşullarda bile umut ışığının yaratılacağına inanan bir insan olarak kendime yakıştıramadığım bir düşünce olsa da bu toplumsal cinayeti gerçekleştirenlerin cezasız kalacağını düşünüp bir daha kahroluyorum. 

12 EYLÜL, SİVAS KATLİAMI, SUSURLUK KAZASI...

Önce 12 Eylül’ü, sonra Sivas katliamını, sonra Susurluk kazasını milat kabul etmiş, “hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı”nı düşünmüştük. 

Evet, hiçbir şey eskisi gibi olmadı... 

Öldük, işkenceler gördük, yıllarımız cezaevlerinde geçti, sakat kaldık, işsiz kaldık, gurbeti yaşadık, dövüldük, sövüldük, kitaplarımız toplatıldı, yasaklandı, yakıldı, derneklerimiz, sendikalarımız, partilerimiz kapatıldı, sevdamız kanlandı. 

Değerlerin savrulduğunu, paranın en yüce değer haline geldiğini, dostlukların, dayanışmanın, yoldaşlığın yerini “paran kadar konuş”un aldığı yeni koşullar çok şeyi değiştirdi. 

Coşkumuzu yitirmemeye çabalayarak yaşamı savunmayı sürdürdük. 

Dernekler, sendikalar kurduk, kitaplar yazdık, dergiler çıkardık, oyunlar sahneledik, filmler çevirdik, mevziler kazanmaya ve onları savunmaya çalıştık.

Acılıydık, kanıyorduk ama umutluyduk, acımızı dayanışmaya kattık, örgütlerimizde dayanışmaya, çoğalmaya başladık.

“Tehlikenin farkında mısınız” diye sorduk, “Farkında mıyız” diye sorguladık kendimizi.

Sokaklarda, alanlarda verdiğimiz uğraşları evimize, işyerimize taşıdık, “Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık” dedik.

Sonra unutmaya terk ettik. 

Kahrolduğumuzla, yüreğimizin daralmasıyla, insana ve ülkemizin aydınlığına olan düşlerimizin kırılmasıyla kaldık. 

Coşkumuz yükselirken tuzağa düşmekten kurtulamadık

Din için özgürlük isteyenlere destek çıkmayı yeğledi kimileri. Son yarım yüzyıldır okşandıkları yetmiyormuş gibi demokrasi adına tarikatların özgürlüğü bahanesiyle dinsel bağnazlığın yüceltilmesi yaşandı. Yaşamın dinsel kurallara göre örgütlendirilmesi çağrısına alkış tutuldu. 

Ve her şey daha kötü oldu.

SEÇIMLER ÖNCESİNDE

Durum bu: “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diyenlerin çığlığı yetmedi.

On yıllardır çocuklarımızın ırkçı ve dinci bağnazlık eğitiminden geçirilmiş olduğunu bir tarafa bırakarak kuramayız düşlerimizi.

Ülkemizin çağdışına götürülüşünü durduracak bir toplumsal düşünüşe, silkelenişe, örgütlenişe, bütünleşmeye gereksinimiz var.

Böylesine toplumsal cinayetlerin yaşanmadığı bir ülke yaratmak için uğraşmak, bir şeylere karşı çıkanların, bir şeylerin değiştirilmesini isteyenlerin sorumluluğundadır.

‘VATAN HAİNLİĞİNE DEVAM’ EDENLER

Onlar, elbette ki “vatan hainliğine devam” edenlerdir.

Namık Kemal gibi, “Millette ümid ettiği feyzi” görmeden gidenlerin düşlerinin gerçek olması, Tevfik Fikret gibi “Bu memlekette de bir gün sabah” olacağının düşlerinin gerçekleşmesi, Mustafa Kemal Atatürk gibi, “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” diyebilenlerin düşlerinin sürmesi, Nâzım Hikmet gibi, “Kabahatin çoğu senin canın kardeşim” diyenlerin düşlerinin düş olmaktan çıkmaması, Aziz Nesin gibi, “Aynaya bakalım. Orada suçluyu göreceğiz” diyenlerin düşlerinin devam etmesi “Vatan hainliğine devam” etmekten geçiyor. 

Ya yeni toplumsal cinayetler ya da Nâzım’ın şiirindeki gibi “vatan hainliği”...

Geleceğimizin belirleneceği seçimler öncesinde bunları düşündüm.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Dalgalara karşı 4 Mayıs 2024
Edebiyat direniştir 27 Nisan 2024
Eğitim ve kitap 20 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları