Öner Yağcı

‘Analardır adam eden...’

19 Kasım 2022 Cumartesi

Zile’nin Kireçli köyünde anneannem Kezban’la Kurtuluş Savaşı gazisi dedem Yahya’nın Mustafa ve Kemal adlı oğullarından sonra doğan (1927) bir Cumhuriyet kızıydı annem. 

Adını Kurtuluş Savaşımızın kadın kahramanları Nezahat Onbaşı ve Şerife Bacı’dan almıştı: Nezahat Şerife. 

BİR ANADOLU KADINI

Oto tamircisi Ömer Yağcı’yla evlenip Yerköy’e yerleşmişti. 

6 Mayıs 1965’te eşini kaybettiğinde 38 yaşındaydı. 

O günden sonra devleşti, bambaşka bir insana dönüştü, sessiz sakin bir ev kadını olmaktan çıkıp ana kuş oldu. 

Biri kız, beşi oğlan, altı çocuğunu bastı bağrına artık “ak saçlı” olan ana. 

Yerköy’de, gaz lambası ışığında yaptığı terzilikle doyurdu, büyüttü çocuklarını. 

Pazarlardan ucuz yiyecekler taşıdı, “kardeş payı”nın güzelliğini tattırdı. 

Anadolu’nun yoksunluğunda tenekelerle su taşıyarak yıkadığı çamaşırlarla, yamaladığı elbiselerle tertemiz olmalarını sağladı. 

Ninniler, masallar, destanlar, hikâyeler anlattı onlara. 

Anadolu’nun savsözleriyle öğütler verdi, eğitti. 

Kardeşliği, iyiliği, erdemi, doğruluğu, dayanışmayı, özveriyi öğretti ömrünü verdiği çocuklarına. 

Okumaları için elinden gelenin fazlasını yaptı, hepsini okuttu. 

İYİMSERLİK VE UMUT ÖRNEĞİ

Çocuklarının arkadaşları onun da arkadaşı idi.

Çocuklarının yurtseverliğinden gurur duyardı.

Onca yoksulluğa, çaresizliğe karşın iyimserlik, direnç ve umut saçtı çevresine.

“Tükenmez borcum var anama benim/ Onun varlığından oldu bedenim...” demişti Âşık Veysel.

12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde kaldığım cezaevlerinin görüş yerlerindeki dimdik duruşuyla kıvanç ve güç verdi bana.

 “Anam için...” adlı bir şiir yazmıştım o dönemlerde: 

“Anam benim/ Bilirim,/ Evlat hasreti bağrında taştır senin./ Bilirim anam,/ Ustası olduğunu/ Yiğit doğurmanın,/ Sır saklamanın,/ Bir de gizli gizli ağlamanın./ Bilirim anam, bilirim,/ Yavrunu gözetmede/ Kararlısındır/ Yaralı bir şahin gibi/ Son ana kadar...”

Ezberlemişti bu şiiri dergide okuyunca her görüşmemizde okurdu, “Bak, unutmadım” diyerek.

Ahmet Erhan’ın “Oğul” adlı şiirini çok sevmiş ve ona da okumuştum: 

“Anne ben geldim, üstüm başım/ Uzak yolların tozlarıyla perişan/ Çoktan paralandı ördüğün kazak/ Üzerinde yeşil nakışlar olan... Oğlum, mektup yaz diyen/ Sesin hâlâ kulaklarımda/ Anne ben geldim, ağdaki balık/ Bardaktaki su kadar umarsızım/ Dizlerin duruyor mu başımı koyacak?/ Anne ben geldim, oğlun, hayırsızın...”

SONSUZLUK UYKUSUNDA

Hangi yaşta olursa olsun her çeşit sıkıntının yok edilmesinde yol gösterici düşünce, öneri ve destekleriyle yanında olurdu çocuklarının, gelinlerinin, torunlarının, komşularının, sevdiklerinin...

Çocukken Zile istasyonunda Atatürk’e el sallaması, 95 yıllık ömrünün unutmadığı anısıydı, hep anlatırdı.

10 Kasım 2022 günü, 95 yaşında “hoşça kalın” derken yüzünde Rıfat Ilgaz’ın son şiirindeki gibi bir huzur vardı: “Elim birine değsin,/ Isıtayım üşüdüyse/ Boşa gitmesin son sıcaklığım!” 

Ali Yüce, “Anam” demişti, “Sen bana nenni söyle/ Ben dizinde uyurum...” 

O, sonsuzluk uykusundan iyimserliğini, umudunu, sevincini saçmaya devam ediyor.

Ve Nâzım Hikmet’in dediği gibi, “Anamın kokusu” geliyor burnuma...

“Ana acısı”nı paylaşan evlatlara bin teşekkür.

*

Özen Aşut-Attila Aşut dostlarımın yaşadığı “oğul acısı”na yüreğim ortaktır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Dalgalara karşı 4 Mayıs 2024
Edebiyat direniştir 27 Nisan 2024
Eğitim ve kitap 20 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları