Olayların Ardındaki Gerçek

Hareketli Bir Hafta

16 Ağustos 2020 Pazar

Geçen hafta çok hareketliydi. Özellikle ekonomi alanında, iç ve dış politikadaki gelişmelerde çok hareketli bir hafta geçirdik.

Ekonomi alanında, kurlardaki yükseliş en üst düzeylere ulaştı. Dolar 7.30 TL, Avro 8.70 TL ve Cumhuriyet Altını 3.085 TL düzeylerini buldu.

Ekonomi alanında en üst düzeyde sorumlu kişi olan Hazine Bakanı Berat Albayrak, ne yazık ki bu krizi yönetmekte başarılı olamıyor. Albayrak, konu ile ilgili bir TV programında “Dövizdeki artış ihracatta rekabeti getiriyor, vatandaşa ne? Bunun vatandaşın yaşamı ile doğrudan ilgisi yoktur. Maaşınızı dolarla mı alıyorsunuz? Döviz borcunuz mu var? Bu nedenle yükselme vatandaşı ilgilendirmez” diyerek bir savunma yaptı.

Dünyanın neresinde ve hangi ülkesinde olursanız olunuz, ülkenin ekonomisi ile ilgili konularda sorumlu olan bir bakan böyle konuşamaz. Konuşursa, kuşkusuz tüm siyasal aktörler, siyasi partiler, STK’ler, ekonomistler ve basın tarafından şiddetle eleştirilir.

Böylesi bir savunma kimileri tarafından da gülümseme ile karşılanır. Bu gülümseme en ağır eleştirilerden daha da etkin bir tavırdır, çünkü sorumlu kişinin ekonominin temel kurallarını bilmediğini gösterir...

Herkes biliyor ki Türkiye’nin ekonomisi dövize bağlıdır. Türkiye, dövizle dış borç yükü altındadır.

Türkiye, resmi rakamlara göre, dış kaynaklara 431 milyar dolar borçludur. Bu nedenle, döviz kurlarındaki artış tüm ekonomiyi etkilemektedir. Cumhuriyet gazetesi, geçen hafta etkin ekonomistlerden görüş alarak konunun önemini okuyucuya yansıttı.

Dövizde yükselme demek, uzun vadede yüksek enflasyon demektir. Halkın sofrasına gelen ürünlerin fiyatlarının artması demektir. Halkın alım gücünün düşmesi demektir.

İthalatın pahalılaşması, dolayısıyla ithal malların girdi fiyatlarının yükselmesi demektir. Bu da pahallık demektir. Ne kadar direnilirse direnilsin, sonunda faizlerin yükselmesine neden olacaktır.

Yukarıda belirtilen 431 milyar dolar olan dış borcun ödenmesinde zorluklar yaratacaktır. Cuma günü ekonomi sayfalarımızda yayımlanan, “Dolarla Ne İşiniz Var” başlığını taşıyan haber yorumunda belirtildiği gibi, döviz kurunda her on kuruşluk yükseliş, Türk Hazinesi’ne 43 milyar TL bir borç ödeme artışı getiriyor.

Hazine Bakanı Berat Albayrak’a sormak gerekiyor: “Türkiye’de vatandaşın dolarla işi yoksa; köprüden geçerken, yap işlet devret modeli çerçevesinde geçiş ücreti dolar üzerinden ödenmiyor mu? Şehir hastanelerine verdikleri hizmet dolar üzerinden ödenmiyor mu?”

“Dövizdeki artıştan vatandaşa ne” diye soran Albayrak, bilmelidir ki “dövizdeki artış vatandaş için zam demektir.”

İnce’nin Hareketi

İç politikada bir başka gelişme Muharrem İnce’nin çıkışıdır. İnce, yaptığı basın toplantısında iki temel unsura dayandı. Birincisi, CHP merkez yönetiminin demokrasiden ayrıldığı konusunda yaptığı eleştirilerdir. İkinci nokta ise bir hareket başlattığını ve bütün Anadolu’yu gezeceğini açıklamasıdır. CHP Genel Merkezi, bu eleştirilere aynı gün yanıt verdi. İnce’nin 2023’te yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimleri için bir girişim başlattığı anlaşılıyor. Bu girişimin bir partileşmeye doğru yönelip yönelmeyeceği kuşkusuz yakında anlaşılacaktır.

Dış Gelişmeler

Doğu Akdeniz’deki doğal kaynakların paylaşım konusu sert tartışmalara, giderek sıcak çatışmalara neden oluyor.

Geçen hafta Yunan savaş gemileri ile Türk Deniz Kuvvetleri’ne bağlı savaş gemileri arasında az daha sıcak bir çatışma gerçekleşiyordu. Konu, Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynaklarıdır. Konu başta Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Mısır, İsrail ve Fransa tarafından etkin bir biçimde yönetiliyor.

Konunun içine ABD ve Rusya da dahil oluyor. ABD, Suriye’de Türkiye sınırına paralel olarak gerek siyasi alanda gerekse petrol taşımacılığı alanında kullanılmak üzere PKK-PYD koridoru oluşturmak için uzun yıllardır çalışmaktadır.

GKRY, kendisine ait olmayan yerlerde, deniz yetki alanları oluşturarak, doğalgaz aramaya yönelik ruhsatlar dağıtıyor. Bu iş de yeni değil, 2003 yılından beri bu konudaki girişimleri sürüyor.

Yunan anakarasına 538 km., Türkiye’ye 2.1 km. uzaklıkta bulunan Meis Adası üzerinden deniz yetki alanı ruhsatları veriyor.

Geçen hafta, Doğu Akdeniz’de aramalar yapan Oruç Reis gemisine karşı Yunan Deniz Kuvvetleri tarafından tacizler yapıldı. Fransa, bu konu ile ilgili olarak fiilen Yunan Silahlı Kuvvetleri’nin yanında yer aldı.

Türkiye kendisine ait münhasır deniz alanları ilan etmekte geç kalmaktadır. Türkiye, bugün itibarıyla, Akdeniz’de, Meis ile Rodos arasında sıkışıp kalmış gibi görünüyor. Türk Deniz Kuvvetleri’ne bağlı gemiler, Suriye, İsrail, Lübnan ve Mısır’da hiçbir limana uğrayamıyor.

Milli Çıkarlar

Türkiye, geçen hafta Ege ve Akdeniz’de bir yandan diplomasi öte yanda deniz ve hava kuvvetlerinin etkili hareketleriyle kendi ulusal çıkarlarından ödün vermeyeceğini açıkça gösterdi. Bu politikayı tüm muhalefet partileri de destekledi. Kuşkusuz, milli çıkarlara uygun olan bu politika desteklenmelidir. Ancak siyasi iktidar, Akdeniz’deki yalnızlığını da bir an evvel çözme yolunda girişimlerine başlamalıdır. Dinsel ideolojilere dayalı dış politika yerine, artık pragmatik ve akılcı girişimleri ön plana almalıdır.

Bu bağlamda ilk yapılacak iş, Doğu Akdeniz’de yalnızlıktan kurtulma yolunun açılmasıdır. Ve ilk girişim Suriye’den başlamalıdır. Mısır’la aramızdaki dinsel görüşlere dayalı ideolojik ayrılıklara son verilmelidir.

Sadece Meis Adası’nın çevresine odaklanarak Türkiye, Doğu Akdeniz’de kendi çıkarlarını savunamaz. Önünü açması gerekiyor. Diplomatik yaklaşımlar, Türkiye’nin stratejik konumu ve TSK’nin büyük gücü, bu yeni politikada yardımcı olacaktır.

Azerbaycan Konusu

Geçen haftanın bir diğer önemli konusu, Ermenistan’ın, Nahçıvan bölgesindeki girişimlerine karşı alınan önlemlerdir. Türk Silahlı Kuvvetleri ile kardeş Azerbaycan Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetleri’nin ortak tatbikat yapmaları çok doğru bir yaklaşımdır. Bu önemli tatbikat, bütün dünyaya Azeri kardeşlerimizin yalnız olmadığını göstermesi açısından son derece önemliydi. Bu hareketi Meclis’teki tüm siyasal partilerin desteklemesi de önemlidir.

Bu yazımızı şöyle bağlıyoruz:

AKP iktidarı, dış politikada “İhvan ideolojisine” bağlı olan politikasını bir an önce terk etmelidir. Doğu Akdeniz’de Suriye devleti anahtar niteliğindedir. Esad ile anlaşan bir Türkiye, Doğu Akdeniz’de karşısında bulunan ve kendisine dayatılmaya çalışılan zorlukların üstesinden gelinmesinde çok önemli bir konuma ulaşır. Aynı biçimde, İhvan tutkusu nedeniyle Mısır’la olan ilişkilerimiz, Sisi düşmanlığı, Mursi yandaşlığı ilkel dengesinden kurtarılmalıdır.

Devletlerin ebedi düşmanları ve ebedi dostları yoktur. Devletlerin milli çıkarları vardır...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları