Olaylar Ve Görüşler

YÖK üniversitesi

18 Kasım 2018 Pazar

Tüm siyasi partilerin karşı olduğu ve iktidar olduklarında değişiklikler yaptığı Yüksek Öğretim Yasası, yapılan tüm düzenlemelere karşın “ruhunu” kaybetmedi.

12 Eylül 1980 askeri darbecileri ülke bütünlüğünü korumak, milli birliği ve beraberliği sağlamak, demokratik işleyişi engel olan nedenleri ortadan kaldırma adına ülke yönetimine el koydu. Askeri darbenin gerekliliği için gösterdikleri en önemli nedenlerden biri yaşanan öğrenci olaylarıydı. Öğrenci olaylarından da özerk/özgür üniversiteleri sorumlu tuttular. Bu nedenle üniversitelere karşı öfkeli; aşırı cereyanların etkisinden kurtarıp, “hizaya” getirme istenci taşıyorlardı. Darbeciler bu istençleri doğrultusunda ülkeyi “yıkım” yasalarından en önemlisi olan 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nu (YÖK) uygulamaya koydu. Yükseköğretimi yeniden düzenleyen bu yasayla üniversiteler cumhuriyet döneminde elde ettikleri tüm kazanımları kaybetti.

Birinci derece sorumlular
Yükseköğretim Kanunu’nu gereği üniversitelerin “merkezden yönetilmesi” ve “hizaya” getirilmesi için kurulan Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına eski Hacettepe Üniversitesi Rektörü İhsan Doğramacı (1981-1992) getirildi. İhsan Doğramacı YÖK’ün hazırlanmasının başmimarı ve YÖK’ün uygulayıcısı olması nedeniyle Milli Güvenlik Konseyi üyeleri kadar birinci derecede sorumludur. Doğramacı’nın 10.5 yıl süren YÖK Başkanlığı dönemi, YÖK’ün kurumlaştığı, eksiksiz uygulandığı dönemdir. Bu dönemi özgür/özerk üniversiteden yana olanlar, üniversitelerin “yıkım” dönemi ve Doğramacı’yı da “yıkım müteahhidi” olarak anarlar.
Darbeciler öncelikle YÖK üniversitelerini oluşturmayı “aşırı cereyanlara” kapılmış öğretim elemanlarını tasfiye etmekle başladı. Tasfiyeler için 1402 sayılı Sıkıyönetim Yasası’nda düzenlemeye gidildi. 1402 sayılı Sıkıyönetim Yasası’nda yapılan değişiklikle, sıkıyönetim komutanlarına kamu çalışanların görevlerinden uzaklaştırma yetkisi verildi. Verilen bu yetkiden en çok üniversite öğretim elemanları etkilendi. Sıkıyönetim komutanından gelen yazıyı sorgulamadan rektörler ve dekanlar ‘görülen lüzum’ üzerine akademisyenin kurumla ilişkisini kesiyordu. Üniversiteden atma eylemi 1980’de başladı, 1983 Haziran ayına değin sürdü. Kamuoyunda bu yöntemle atılan akademisyenler, “1402’likler” olarak bilinir.
Diğer bir uygulama YÖK’ün geçici 22. maddesine göre tüm akademisyenlerin kadrosu açık tutulduğu için, rektörler, istemedikleri öğretim üye ve yardımcısını, yeniden atamayarak tasfiye ettiler. Bununla da yetinilmedi. YÖK üniversitelerden tasfiyeleri; sıkıyönetim sonrası kalıcı kılmak için YÖK’ün 7/L maddesi 1983 yılında değiştirildi. Bu düzenleme ile YÖK’e, YÖK yasasına aykırı hareket eden öğretim elemanlarının görevlerine son verme ya da başka bir üniversiteye denenmek için görevlendirme yetkisi verilmektedir. Yapılan değişiklik geçici kadroda çalışan Araştırma Görevlileri gibi, bu madde kadrolu çalışan doçent ve profesörlerin yıldırılması amacıyla rektörler tarafından sıklıkla kullanılmaktadır.

Kayırmacı anlayış
Yükseköğretimde yeniden yapılandırmanın ruhunu üniversitelerden idari özerkliğin kaldırılması oluşturur. Üniversitelerde 1919’larda başlayan “özerklik” kazanımı, çıkan her yeni üniversite yasasında genişlerken -1933 kurucu, özerkliği hedefleyen Üniversite Yasası dışında-, YÖK ile birlikte kaldırıldı. Üniversitelerde ‘akademik derebeyliğin’ önü açıldı. Rektörler akademik derebeyi olarak üniversitelerin yönetiminden tek sorumlu ve üniversiteyi tek başına yönetir. Üniversitelerin yönetimi için oluşturulan kurullar, “üniversite senatosu” dahil danışma niteliğindedir.

Akademik kadro
Aldığı kararlar öneri niteliğinde ve kararları sonuçlandırmak rektöre aittir. Rektör üniversite çalışanlarının da en üst (akademik, idari) amiridir. İstediği kişiyi üniversite içinde istediği yere sürebilmekte, istediği görevi verebilmekte ve işine son verilmesi ya da başka bir üniversiteye sürülmesi için YÖK’e önerebilmektedir.
YÖK’ün en önemli düzenlemelerinin başında öğretim elemanların çalışmasıyla ilgilidir. Akademik kadronun kaynağını oluşturan “asistanlık” kaldırılmıştır. Asistan yerine “Araştırma Görevlisi” adıyla bir öğretim yardımcısı kadrosu getirildi. Araştırma görevlileri iş güvencesi olmayan sözleşmeli (geçici kadro) olarak çalışırlar. Sözleşmeleri bir yıllık sürelerle rektör tarafından yenilenir. Doktorasına tamamlayanlar “doktor öğretim üyesi” olarak geçici kadroya atanırlar. Geçici kadroda çalışma, rektörlerin sözleşmelerini yenilemesiyle doçentlik kadrosuna atanıncaya kadar sürer. Geçici kadroda çalışma akademide başarılı, iyi yetişmiş, çalışkan, özgüveni olan gençlerin öncelikleri istençleri olmaktan çıktı. Edilgen, sorgulamayan, yalnızca verilen görevi yapan, kontrol edilebilir kişilerin seçtiği iş koluna döndü. Bu seçim üniversitelerin akademik kadrolarının aşınmasının önünü açtı. Yandaş olanların kayırmacı anlayışla akademik kadroya alınmasıyla “akademik duyarlılık” zayıfladı.

Korku iklimi
Yükseköğretimde yapılan düzenleme yalnızca akademik yaşamı örselemekle kalmadı. Ülkenin insan kaynağının nitelik olarak çökmesine, ülkenin ileriye taşınmasında kaygıları da beraberinde getirdi. Bu nedenle Yükseköğretim Kanunu yasalaşmasından ve uygulanması sürecinde üzerinde en çok tartışılan ve değişiklik yapılan bir yasadır. Tüm siyasi partilerin karşı olduğu ve iktidar olduklarında değişiklikler yaptığı bu yasa, yapılan tüm değişikliklere karşın “ruhunu” kaybetmedi. Yapılan tüm değişikliklere karşın anti demokratik yönetim anlayışını koruyor. Oluşturduğu korku iklimiyle hızla akademiyi ortaçağ karanlığını sürüklemeye devam ediyor.  

İrfan O. Hatipoğlu
Mustafa Kemal Üniversitesi



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları