Olaylar Ve Görüşler

Veresiye defterini açma zamanı

17 Haziran 2019 Pazartesi

Dünya gördü. Onların “topal ördeğinin” karşısında bizim “şaşkın ördeğimiz” olduğu bir kez daha kanıtlandı. Onların topal ördeği yürüyor, bizim şaşkın ördeğimiz yine tersten dalıyor.
Kendi halkına olan borcu boyunu aşan iktidarın kutsal bir emanet gibi sakladığı “veresiye defterleri” açıldıkça, kimin kime “borçlu” kimin kimden “alacaklı” olduğu gerçeği bir kez daha gün ışığına çıkıyor.
Utanç üstüne utanç eklenen siyasal tarihimizin ayıplı sayfalarını bir kez daha karıştırmanın şimdi tam zamanı.
Yakın geçmişi unutarak daha güzel günlere gitmenin olanağı yok çünkü.
Borçları silmeye kalkarak, yadsıyarak, unutturarak geçen çeyrek yüzyılın kirinin pasının üstünü gökten bulutlar inse de, denizler taşsa da kimse örtemez. İstanbul’un 25 yılı da Türkiye’nin 17 yılı da çok yeni, çok net çünkü.
31 Mart-23 Haziran sürecinin ortak paydasında Türkiye İslam Cumhuriyeti (TİC) yanlılarının faşist sürülere karıştığı yıllardan kalma ödenmemiş borçların unutulduğu sanılmasın. Asla unutulmuyor, milyonlarca insan artık dünü bugünden ayırmadan hırsıza hırsız, arsıza arsız, rüşvetçiye rüşvetçi, soyguncuya soyguncu diyebiliyor.

Direnme hakkı
İktidarın devraldığı veresiye defterleri de elbette öncelikle açılacak. Onlar da hesap verecek. “Milliyetçi Cephe”lerin insan avcılarının, “eylül” zulmünün zalimlerinin, Özal azabının fırsatçılarının veresiye defterlerine de sıra gelecek.
Führer siparişi televizyon tuzaklarına umut bağlayan “Hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şey oldu” iktidarının çaresizliği; 12 Mart karanlığında TRT’nin bir açık oturumda “direnme hakkına” ilişkin sözleri üzerine gözaltına alınarak tutuklanan” çok sevgili Prof. Bahri Savcı Hoca’nın 12 Eylül karanlığını betimleyen yaklaşımını anımsattı:
“Türkiye’nin üniter, ulusal, laik devlet birikimi emperyalizmin buyruğu doğrultusunda eski halife sultanların mutlak iktidarını düşleyen cumhuriyetin oy diktacılarını anımsatan gerici bir siyasi kadroca bozuk para gibi harcandı” (*)
Günümüz halife sultanlarının Türkiye Cumhuriyeti’nden İslam Cumhuriyetine yolculuğunun özeti gibi.
Veresiye defterlerinde hem tanklı toplu, cipli coplu faşizmin, hem de takkeli sarıklı, seccadeli tespihli faşizminin imzalı kanıtları var...
Örneğin biri “Avrupa Birliği Hıristiyan birliğidir” derken öteki “Elhamdülillah şeriatçıyız” diyor. Ya da biri “Cumhuriyet bitmiştir, laik sistemin değiştirilmesi gerekir” derken öteki “Biz referansı İslam olan bir düşünceyi temsil ediyoruz” diyor. Veya biri “Düzen Türkiye’de İslamı camiin içine hapsetti” derken öteki “Ne yazık ki Türkiye’nin yetmiş yıllık tarihi boşa harcanmış bir zamandır” diyor.

Dibace ürkütüyor
Veresiye defterlerinin “dibacesi” gibi duran yaklaşım demokratik, laik hukuk devletine inanan insanları ürkütüyor:
“Bir buçuk milyarlık İslam âlemi Müslüman Türk milletinin ayağa kalkmasını bekliyor. Kalkacağız. Şu anda içte onun ışıkları göründü. Allah’ın izniyle. Bu kıyam başlayacak.”
Ve bana borcunuz var diyenler için özledikleri bu kıyamın yıllar önce başladığının yüz karası kanıtları var:
“İstanbul sokaklarında dolaşan iki başı açık genç ve yetişkin kadından biri resmen hayat kadınıdır” diyen profesör desteğiyle (20 Aralık 2007);
“Bayanlarınızı külotsuz dolaştırsanız, sizin zampara çocuklarınız hariç bir başkası dönüp bakmaz” diyen milletvekili katkısıyla (4 Aralık 2007);
“Kadına türbanını çıkar demek sokaktaki bir kadına donunu çıkar demekten farksızdır” diyen başdanışman özendirmesiyle (6 Mart 2008) başladı.

Defteri kim açtı?
Veresiye defterini kimlerin, neden, nasıl açtığı, borçları kimin nasıl ödeyeceği gibi soruların artık yanıtı var.
Anadolu Yarımadası’nı karanlığa gömen AKP’nin her şeyden önce uzun erimli bir “emperyalizm projesi” olduğu biliniyor.
“Radikal İslam terörü” ile korkutup, “Ilımlı İslam yalanı” ile boyun eğdirmeyi amaçlayan bu projenin” gençliğinde cami şerefesinde parende atan, yaşlılığında CIA güvencesiyle ABD’ye sığınan meczup vaizin desteğiyle süreç içinde “ülke pazarlama” politikasına dönüştürüldüğü yadsınamıyor.
Dahası kurulmamış bir partinin, milletvekili bile olmayan genç liderinin 17-21 Nisan 1995, 17-22 Kasım 1996, 20- 23 Aralık 1996, 26 Mart 1998, 16 Temmuz 2000, 4 Temmuz 2001 tarihli Beyaz Saray görüşmelerden sonra 116 günde oluşturulan bir iktidarın veresiye defteri olduğu biliniyor.
Ara rejimlerin tanklı toplu, cipli coplu, takkeli sarıklı karanlığında “kıyamdan demokrasi çıkarma” yöntemine başvuran biçimsel demokrasicilerin önce “veresiye ala ala” sonra “veresiye vere vere vere”, şıp diye tükettikleri gelecek “Haziran 2019” penceresinden daha net görünüyor.
(*) Bin İnsan.. Erbil Tuşalp.. Önsöz.. 5 Ekim 1985  

ERBİL TUŞALP



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları