Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Umudun inşası - Gülizar Biçer Karaca
Türkiye’nin demokrasi ve modernleşme süreci, derin tarihi köklerden beslenen ve günümüzde de etkisini sürdüren zengin bir siyasal ve sosyal doku üzerinde şekillenmiştir.
Osmanlı’nın mirası, 23 Nisan 1920’de önemli bir kerteriz noktasında, radikal bir dönüşüm sürecine girmiştir.
23 Nisan 1920, Türk demokrasisinin şafağının parladığı, ulusal egemenliğin temellerinin atıldığı bir tarih olarak hafızalardadır.
Osmanlı’nın çöküşüyle şekillenen kaotik coğrafyada, ulusal egemenlik ilkesine dayanan yeni devlet yapısının ilk adımıdır.
Özgürlük ve eşitlik etrafında şekillenen bir ulusal kimlik inşasıyla karakterizedir.
Türk milletinin kendini tanımlama, kendi kaderini tayin kararlılığının en açık ifadesini bulduğu gün olarak anılır.
23 Nisan 1920; Türk siyasi tarihinde dönüştürücü bir etkiye sahiptir.
Birçok dinamiğin bir arada ele alındığı bir bütünlük arz eder.
Türkiye’nin modernleşme serüveni, demokrasi, laiklik ve Batılılaşma gibi temel kavramları barındırır; katmanlı ve çok boyutludur.
Bu dönemin analizi bugünkü Türkiye’yi anlamak için de kritiktir.
Siyasal ve toplumsal yapıyı anlamak için vazgeçilmez bir başlangıç noktası olmasının yanında Türkiye’nin modern dünyada oynayacağı rol ve gelecekteki yönünün ne olacağına dair önemli ipuçları sunar.
Bu süreç, modernleşme teorileri ve ulus-devlet inşası bağlamında ulusal egemenlik, demokratik değerler ve Türkiye’nin modernleşmesiyle örülü tarihsel bir arka plana sahiptir
HALKIN SARSILMAZ İRADESİ
1920’nin Türkiye örneği, modernleşmenin siyasi ve kültürel dönüşümünü içerir.
Locke ve Rousseau gibi düşünürlerin “hükümetin, yönetilenlerin rızasıyla var olduğu” ve “iradenin egemenliği” kavramlarında ön plana çıkan demokrasi ve ulusal egemenlik ilkeleriyle kendisini gösterir.
1920’nin felsefesi, geleceğe yönelik bir umudun inşasıdır.
1920’nin özgürlük, eşitlik ve adalet arayışı, bu toprakların ruhunu şekillendiren süreç, sadece geçmişi değil, geleceği de aydınlatmaya devam edecek değerdedir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde gerçekleştirilen tarihi moment, “radikal modernleşme deneylerinden birini” temsil ederken “Türk toplumunu dönüştürmeyi” hedefler.
23 Nisan 1920; Türk siyasi hayatında modernleşme ve laiklik gibi kavramların önünü açarken geleneksel yapılardan kopuşu da demokrasi kültürümüzün köklerini de simgeler.
Yalnızca bir yönetim biçimini, politik bir dönüşümü değil; sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda köklü reformları da beraberinde getirecektir.
TOPLUMSAL DEĞİŞİM
Atatürk’ün “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözünde kristalleşen ilke, yani egemenlik, bir lütuf ya da bir hediye değil, halkın vazgeçilmez hakkıdır.
Vurgulanan, demokrasinin
temeli olan halk iradesinin
üstünlüğüdür.
Bu bakış, Türkiye’nin
modernleşme yolculuğunun hangi
değerleri içermesi gerektiğini
gösterir.
Burada önemli olan; Atatürk’ün “En büyük devrimimiz, Cumhuriyettir” sözünde de somutlaşan, Türkiye’nin modernleşme sürecinin yüzeydeki değişikliklerle sınırlı kalmadığı, derin sosyal, kültürel, siyasal yapıların dönüşümünü de içerdiğidir.
Türk demokrasisinin bu iki eşiği, kökleri olan bir geleneğin, modern dünyanın gereklerine uyum sağlama çabasının, halkın sarsılmaz iradesinin yansımasıdır.
Meclis; çeşitli ideolojilerin, fikirlerin ve vizyonların ulusal çıkarlar etrafında birleştiği mozaiktir. Bu birliktelik, milletin ferasetinin ve iradesinin, zorluklar karşısında nasıl bir direniş ve kararlılık sergileyebileceğinin kanıtıdır.
Çeşitli kesimlerden gelen temsilcilerin ortak hedef doğrultusunda birleştiği, farklılıkların bir kenara bırakılıp ulusal çıkarların ön planda tutulduğu bu “platform”, Türkiye’nin çoğulcu yapısını ve demokratik temellerini pekiştiren bir özellik olarak tarihe mirastır.
Meclis, Türkiye’nin, kuruluşunun temel prensiplerine sadık kalarak içeride ve dışarıda karşılaştığı meydan okumaları aşmak için gösterdiği çabanın, ulusal egemenliğin, bağımsızlığın sarsılmaz öneminin teyit edildiği yerdir.
Meclis, ulusal egemenliğe dayalı yeni bir devlet kurma, bağımsızlığı tehlikede olan bir ülkenin bütünlüğünü koruma ve Kurtuluş Savaşı’nı yönetme gibi tarihi görevler üstlenirken o gün anılan ulusal egemenlik, halkın iradesi gibi kavramlar, bugün de Türk siyasi hayatının merkezinde yer alır. Güncel sosyal ve siyasal tartışmaların birçoğu, bu dönemde atılan temeller üzerine kuruludur.
“Demokrasinin derinleştirilmesi”, Türk siyasetini şekillendiren güncel dinamiklerdendir ve hâlâ kritik bir referans noktasını teşkil eder. Osmanlı’nın son dönemlerinden başlayarak Cumhuriyetin kuruluşuna ve günümüze uzanan Atatürk’ün modernleşme vizyonu, tarihi bir süreçtir. 1920’de başlayan dönüşüm, Osmanlı’dan Cumhuriyete geçişle somutlaşmış ve Atatürk’ün öncülük ettiği reformlarla derinleşmiştir. Bu süreç; halk iradesi, eşitlik, laiklik ve hukukun üstünlüğü gibi unsurların ön plana çıktığı dönüşümü tanımlar.
Bu kavramlar, Türkiye’nin siyasi felsefesinde ve politik yapılanmasında hâlâ merkezidir.
Özellikle devletin ve toplumun
modern dünyadaki yeri ve kimliği
konusunda sürekli bir gelişimin,
dönüşümün de kaynağıdır.
Şüphesiz ki bu tarih, toplumsal
düşünceyi ve kültürel pratikleri
de dönüştürmüş, Türkiye’nin
modernleşme serüveninin
omurgasını oluşturmuştur.
KARARLILIK SÜRÜYOR
Bernard Lewis, bu süreci, laik ve demokratik bir devlet yapısı içinde inceler.
Osmanlı’nın yıkılışından sonra
Türkiye’nin sadece siyasi ve
ekonomik değil, aynı zamanda
sosyal ve kültürel yaşamında da
radikal değişiklikler yaptığını
vurgularken Atatürk’ün hakkını
teslim eder.
1920 süreci, 104 yıl sonra da
gelecek için vazgeçilmez bir
referans noktasını oluşturuyor.
Ancak bu sürecin yakın
dönemdeki anayasa tartışmaları
üzerinden referansı; 1920’nin
derin tarihsel köklerinin
Türkiye’nin bugünkü siyasal,
sosyal ve kültürel dinamiklerini
şekillendirme telaşında olanlara
nüfuz etmediğini daha iyi
anlamamızı sağlıyor.
Bugünkü referansların arka
planında aslında Cumhuriyete ve
değerlerine meydan okumalar var.
Günümüzdeki meydan
okumalar, “sandıkta kurulmayan
devlet” çıkışları, yaşanan siyasal
dejenerasyonu detaylandırıyor ve
demokrasinin kökleşmesine dair
alanı dinamitliyor.
Bu süreç demokrasi ve laiklik
gibi kavramların yeniden
içselleştirilmesi gerektiğinin altını
çiziyor
Bugünkü meydan okumalar; ülkemizin modernleşme ve demokratik değerler sürecinin kurumsal olarak korunmasının yanında, son 22 yılda tersine toplumsal ve politik dönüşümle uğraşanlarla mücadelenin güncelliğini hal koruduğunu gösteriyor.
Ama unutulmasın; 104 yıl
önceki kararlılık bitmedi,
sürüyor...
Gülizar Biçer Karaca
TBMM Başkanvekili,
CHP Denizli Milletvekili
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Erdoğan belayı satın aldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- AKOM, İstanbul için 'saat' verdi: Çok kuvvetli geliyor!
- Yıkılması gerekiyor!
- 5 yılda Türkiye'nin en büyüğü oldu: Nusret'e de satıyor
- ‘Kar leoparı’ neden cezaevinde
- Ünlü kebapçının kardeşi 20. kattan aşağı düştü!
- Trabzonspor'da ayrılık!
- Kayyum belediyeyi kapattı!