Olaylar Ve Görüşler

Toplumcu belediyecilik (29.03.2019)

29 Mart 2019 Cuma

Yerel yönetimler, insan haklarının somutlaştırıldığı önemli bir alan olarak kabul edilmelidir. Bu da daha fazla demokrasi ve daha fazla insan hakları bilinci gerektirmektedir...

Belediyeler, tarihsel olarak meta üretimi ve ticaretin merkezleri olarak, kentleri yönetmek için kuruldular. Kuruluşun itici gücü, kentlerin yeniden üretimine olan gereksinimdi. Kentin egemenlerinin, sermaye birikimi için kente ve emek gücüne ihtiyaçları vardı. Emek gücünün ise barınmaya, suya, ısınmaya, ekmeğe, giyinmeye ve bunları satın alacakları yerlere. Bu nedenle belediye örgütlenmesi, sermaye ve işçi sınıfının asgari ortak ihtiyaçları üzerinde yükseldi.
Ekonomik, sosyal, bilimsel ve toplumsal gelişmelerin sonunda, bugünün dünyasında belediye, yine aynı amaca hizmet ediyor. Kentte üretim ve tüketim zincirinin aksamadan sürmesi için, kenti ertesi güne, kent emekçisini üretime hazırlıyor. Belediyeyi kuran sınıfsal ilişkiler, bugün de geçerli. Sadece daha karmaşık, daha yüksek beklentiler, daha çeşitlenmiş ihtiyaçlar söz konusu.
Küresel ekonominin yarattığı eşitsizliği, kentin emekçileri, dar gelirlileri, iliklerine kadar yaşamaktadırlar. Eşitsizlik ile gelen yoksulluk, yeni devlet anlayışı için ortadan kaldırılması gereken değil, yönetilmesi gereken bir sorun olmuştur. Yoksulluğun yönetimi, yoksulluğun bağımlı hale gelmesi, biat kültürünün inşası ile mümkündür. Biat kültürü de adım adım gerçekleştirilmektedir.
Devletler ve toplumlar, bu eşitsizliğin yarattığı buhrandan çıkmanın yollarını bulmaya çalışıyorlar. Bu nedenle neoliberalizmin doğduğu İngiltere’de bile, kamu hizmetleri devlet eliyle yapılmaya başlandı. Fransa’da halkın su hizmeti yeniden belediyeler eliyle verilmeye çalışılmaktadır.
Ülkemizde de küresel şirketlerin dayattığı neoliberal anlayış, insanları umutsuzluğa doğru sürüklemektedir. Onuruyla geçinebileceği bir iş bulmakta zorlanan kentli kadar, deresini, merasını, bostanını kaybetme korkusu karşısında yaşam mücadelesi veren köylü de toplumsal statüsünü kaybetmeye başlamıştır. Bu yüzden yeni seçenekleri konuşmanın zamanıdır.
Yerel yönetim politikalarında başarılı olabilmek için, yerleşim birimlerindeki ortak ihtiyaçlardan yola çıkmak gerekmektedir. Sağlığa, nitelikli eğitime, bilgiye, konuta, ulaşım olanaklarına, kültürel hizmetlere, ileri bilişim ve iletişim araçlarına, mimari ve estetik açıdan düzgün bir çevreye, küresel ısınmadan korunmuş bir iklime, deprem başta olmak üzere, afetlere karşı azami koruma sağlayan yapılara ve alanlara ulaşmaya, insanların kendilerini ve kapasitelerini geliştirmeleri için elverişli olanakları elde etmelerine ihtiyaç bulunmaktadır. Bunları yapabilmek için de, finansmanın ve ülke kaynaklarının merkezi ve yerel yönetimler arasında verimli ve dengeli bir biçimde paylaşılması gerekmektedir. Kentlerin nüfusunun ve ekonomi içindeki payının ve aynı zamanda buralardaki eşitsizlik ve dengesizliklerin artması, insan odaklı gelişmeyi öne koyan çağdaş yerel yönetim anlayışını gerekli kılmaktadır.
Küresel ve yerel piyasanın temelinde yapılandırılan devlet yapısı içinde, halk yararına bir belediyecilik seçeneği var mı? Ülkemizdeki durum nedir?
Ülkemizde nüfusun yüzde 75’i il ve ilçe merkezlerinde, bunun da yüzde 36’sı beş büyük kentte yaşamaktadır. Bu durumun yarattığı dengesiz kentleşme ve nüfus yoğunlaşması, altyapı yetersizliklerini, sosyal sorunları ve doğal kaynaklara yönelik tehlikeleri de beraberinde getirmektedir. Bu genel sorunları çözecek ve yönledirecek olan da merkezi yönetimdir. Ancak merkezi yönetim, büyük şehirlerdeki uygulamalarıyla, bu sorunların çözümünü değil, büyümesini sağlamaktadır. Yakın bir gelecekte büyük şehirlerin yaşanamaz hale gelmesi kaçınılmazdır. Bu arada birçok alanda merkezyerel yönetim arasındaki yetki karmaşası da büyüyerek sürmektedir. TOKİ gibi merkezi kuruluşlara imar yetkisi verilmesi gibi uygulamalar da yetki karmaşasını artırmaktadır.
Yerel yönetimlerin kurulması, idari yapılanması ve işleyişi, demokrasi ve insan haklarıyla doğrudan bağlantılıdır. Bu nedenle, yerel yönetim politikaları, demokrasi ve insan haklarının geliştirilmesi esaslarına dayanmalıdır. Yerel yönetimler, insan haklarının somutlaştırıldığı önemli bir alan olarak kabul edilmelidir. Yerel yönetimler, bu alanlarda yaşayan insanlara hizmetleri eşitlik ilkesi içinde götürmelidir. Yerel halkı oluşturan tüm katmanlar, yerel hizmetlere kolayca ve eşit olarak ulaşmalı ve yararlanabilmelidir. Bu da daha fazla demokrasi ve daha fazla insan hakları bilinci gerektirmektedir...

Toplumcu belediye
Toplumcu belediye kentte her düzeyde dayanışmaya öncülük eden ve dayanışmayı kuran belediyedir. Örgütlü toplum kesimlerinin, karar ve yönetim sürecine katılması gerekir. Bu nedenle mahalle muhtarları, kendi mahallesiyle ilgili kararlarda söz ve oy sahibi olmalıdır. Muhtar, belediye meclisinin doğal üyesi olmalıdır. Planlama, karar alma ve uygulama süreçlerinde yurttaş, üniversite, ilgili meslek kuruluşları, ilgili sivil toplum örgütleri ve belediye çalışanları '73öz sahibi olmalıdır. Siyasi ve mali çıkarcılık ortadan kaldırılmalıdır.
Belediye, kaynak yaratan, üreten ve üretime yön veren, istihdam olanaklarının yaratılmasına katkı sağlayan, kooperatifçiliği destekleyen bir yapıya kavuşmalıdır.
Kentine sahip çıkan, talep eden, sorgulayan, hak arayan, yurttaşı destekleyen ve kentlilik bilincinin oluşmasını sağlayan belediye, toplumcudur. Çevre, doğal yaşam, tarihsel ve kültürel miras ve varlıklar korunmalı ve gelecek kuşaklara bozulmadan bırakılmalıdır. İnsanların kaliteli ve mutlu yaşayacağı kenti kuran belediye, toplumcudur.
Bugünkü yasal düzenlemelere rağmen, toplumcu belediyecilik mümkün mü? Ülkemizde sınırlı sayıda da olsa bunu başarabilen belediyeler vardır. Dünyada çok sayıda örnek bulunabilir. Fiili durum yaratılarak “toplumcu, katılımcı belediyecilik” mümkündür. Örneğin muhtarları belediye meclisinin doğal üyesi yapıp, söz sahibi kılmak için yasal düzenlemeye ihtiyaç olmadığı gibi. Temel kamu hizmetlerinin parasız veya sembolik ücretlerle yapılması için de yasal değişikliğe gerek yok. Temel dayanak olarak, Anayasadaki “Sosyal Devlet” ilkesi esas alınarak, bunların yapılması mümkündür. Yeter ki, temel insan hakları, demokrasi ve katılımcılık, sosyal devlet ilkeleri özümsensin ve içselleştirilsin.
Günümüzde kentler, ancak özgür ve duyarlı bireylerin yaşamlarını kolaylaştıran örnek projelerle güzelleşirler. Bireylerin haklarını araması, talep etmesi, alınacak kararlara dolaylı da olsa katılması ile de belediyeler güçlenir ve büyürler.
Toplumcu ve katılımcı belediyecilikte, kentin parklarının yıkılmasına, ağaçların kesilmesine, yerine devasa AVM’lerin yapılmasına, merkezi hükümet değil, belediye meclisleri, çalışanları, muhtarlar, sivil toplum örgütleri ve orada yaşan bireyler karar verebilir. Gerekirse referandum ile kararlar belirlenir. Merkezi hükümet bunlara karar verecekse, belediyelere ihtiyaç olmaz... Önümüzdeki yerel seçimlere bir de bu gözle bakalım...
Av. Kemal Akkurt
Sosyal Demokrat Avukatlar Derneği Başkanı  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları