Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Tiyatronun görevi
Tiyatro, yaşamdan parçaların yani dramatik anların (içinde gerilim-çatışma ve karşıtlık bulunan etkileyici anların), art arda getirilip dekor-kostüm ve ışıkla, ustalık gerektiren oyunculuklarla, bütünlük içinde yazılarak sahnelenmesidir.
Tiyatrodan sonra, dramada olduğu gibi, tartışma genellikle olmaz. İzleyici tiyatro yapıtını beğendiyse onlar, kendi bilinçlerinde ve aralarında, oyunu düşünürler-tartışırlar. Bu durum, tiyatro ürününün yarattığı “özümsenme sürecidir.” Özümsenme sürecindeki izleyici gelişir ve dönüşür. Tiyatronun uyandırdığı duygular arasında, dört duygu, temel duygular olarak kabul edilir... Bunlar: korku, sıkıntı, hüzün ve acı/ sevinç/ keyif öbeğinde bütünleşen duygulardır. Bu dört ruh hâlinin, her tiyatro gösteriminde bu denli önemli olmasının nedeni, yaşamın ana duygularını oluşturduğuna olan inançtır.
Tiyatro üzerine çok sözler edildi... Tiyatroya ilişkin söylenenleri, yıllardır, sarı yapraklı matematik defterine not ediyorum. Muhsin Ertuğrul’un (1892-1979), şu sözlerini not etmişim: “Biz bir ruh kalkınmasının ancak bütün güzel sanatları bir çatı altında toplayan tiyatro yoluyla gerçekleşeceğine inanıyoruz.”
Zülfü Livaneli, yazdığı, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’ne (UNESCO) bağlı Tiyatro Enstitüsü Türkiye Merkezi’nin (UNESCO-ITI); 2003 Yılı Dünya Tiyatro Günü Bildirisi’nin bir yerinde, sanki tiyatromuzun bugünkü durumunu göstermiş: “Tiyatro, uzun tarihi boyunca yok edici insanı sahnede eleştirerek yaratıcı insana dönüştürmeyi amaçladı. Kimi zaman bunu, sahnenin bulunduğu bina bombalanırken yaptı hem de. Bir koltukta oturup sahneye bakan seyirciye bir ayna tutarak, yok edici insanı eleştirmeye ve seyircinin içindeki yaratıcı insani gücü ortaya çıkarmaya çalıştı. Bu yüzden de her rejimde iktidar sahipleri ve zorbalar tarafından sevilmedi, baskı altına alınmaya çalışıldı.”
İnsanları-toplumları, ahlak bakımından, en çok sarsıntıya uğratan; ekonomik bunalımlardır. Özellikle ekonomik bunalım zamanlarında, düşünceye-düşüncenin özgürce belirtilmesine ve düşünceyi en güçlü biçimde yansıtan tiyatroya büyük önem/ yer vermek gerekir.
Klasik yapıtları (insanlığı kucaklayan yapıtları), sahnelemeyen bir tiyatroyu nasıl düşünemezsek, zamanımızın sorunlarını/ sorunlarımızı ele almaktan kaçınan bir tiyatroyu da düşünemeyiz. Türkiye, 70’li yıllara değin; özel tiyatroları, ödenekli devlet tiyatrolarını geride bırakmış ve yerli yazarları, en nitelikli oyunlarını yazmış bir ülkeydi... Bugün, o yıllardaki tiyatro çizgisinin çok gerisine düşmüşsek, özel tiyatroların sayısı azalmışsa; bunun ilk nedenini “bizim oyunlarımızın” çok azalmış olmasında aramak gerektiği düşüncesindeyim.
Tiyatronun görevi, günlük işlerin hayı huyundan ve ekmek parasını kazanma savaşımından yorgun düşüp ruhsal yapıları bozulan insanlara, yeniden yaşama isteği vermektir... Rahat koşullarda yaşamaktan uyuşmuş olan insanları da sarsıp uyandırmaktır.
NIHAT TAYDAŞ / Yazar
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
En Çok Okunan Haberler
- Malatya depremi: 'Endişe verici' diyerek uyardı!
- İYİ Parti'de Akşener krizi
- Kan donduran 'taciz' iddiası
- Muharrem İnce’den sert yanıt!
- Ankara’da konuşulan iddianame
- Oktay Kaynarca’dan ‘Selahattin Demirtaş’ açıklaması
- TÜPRAŞ'tan açıklama geldi
- Beşiktaş'tan Van Bronckhorst kararı!
- 'Tweet bu kadar, gerizekalı!'
- Sedat Peker'in avukatı hayatını kaybetti