Olaylar Ve Görüşler

Tarihi sorumluluk

29 Haziran 2019 Cumartesi

CHP, omuzlarındaki yükün bilinciyle tarihin akışındaki rolünü ve “kendi iktidar zamanını” büyük ve geniş bir toplumsal destekle sağlamalıdır. İktidar yolunda, CHP için bu saatten sonra, hiçbir “olasılık yok”, “kesinlik vardır”.

6 Mayıs’ta YSK’nin vermesi gereken kararı, 23 Haziran’da bu ülkenin yurttaşları demokratik yollarla verdi. Bilindiği gibi İstanbul ittifakı ve özelde, CHP adayı Sayın Ekrem İmamoğlu, YSK kararı sonrası yenilenen 23 Haziran seçiminde oyların yüzde 54.21’ni alıp rakibine 806 bin 715 fark atarak İstanbul’un, 2.5 ay içerisinde, “ikinci kez” belediye başkanı seçildi. Bu sonuç çok şey anlatıyor; ancak iktidardan ziyade elbette CHP’ye de...
Bilindiği gibi kuruluşunda, Türkiye Cumhuriyeti’nin doğum sancıları bulunan Cumhuriyet Halk Partisi’nin, diğer siyasal partilerden farklı, özgün bir durumu vardır. Milli Mücadeleyi başarıyla gerçekleştirip modern bir Cumhuriyet kuran ve yurttaşların desteğini alarak hem bir silahlı mücadeleyi hem de bu mücadele sonrasında “yeni insan”, “yeni toplum”, “yeni bir siyasal anlayış” yaratan CHP, Cumhuriyet tarihimizde birçok ciddi sorumluluk yüklenmiş ve zorlu yılları göğüslemiştir. İstanbul seçiminin çoğu kesimi şaşkına çeviren sonuçlarından sonra CHP, tıpkı geçmişinde olduğu gibi, omuzlarında büyük bir sorumluluk hissetmelidir. Tesadüfler sonucu oluşturulmayan ya da masa başında birilerinin isteğiyle kurulmayan, en zorlu anlarda dahi hukukun savunulmasını, işgalin ve her türlü sömürünün reddini isteyip buna başkaldıran ve temelinde “Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti”nin olduğu CHP, Genel Başkan Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun inci gibi dizdiği bir yerel seçim sürecinden başarıyla çıkmıştır; ancak asıl mücadele ve sarf edilmesi gerekenler bundan sonra başlamaktadır. Peki, nedir bu mücadele ve CHP’nin tarihi sorumluluğu?

İktidar mümkün
Son yerel seçim sonuçları da göstermiştir ki halkın başat ve asıl sorunlarına eğilen CHP için iktidar mümkünken; kendi içinde doyuma ulaşıp tutarsızlıkta savrulan siyasal İslam için ise sürdürülebilir değildir. Türkiye’de şu an, siyasal İslamın içinde bulunduğu durum; tarihin, doğanın ve toplumsal gerçeklerin akışına aykırı bir şekilde anakroniktir. Ve CHP, işte tam da bundan dolayı iktidara en yakın siyasi güçtür. CHP, bunu, yani bu ülkenin hemen hemen tüm siyasi görüşlere sahip olan kesimlerini yeri ve zamanı geldiğinde birleştirebildiğini, iyi bir seçim stratejisi izlendiğinde mükâfatının neler olabileceğini, özellikle İstanbul seçiminde kanıtlamıştır. Burada, iktidar partisinin anlayamadığı ve şaşkınlık yaşadığı nokta; yıllardır küçümsedikleri, ötekileştirdikleri, ağır ithamlarla karaladıkları ve neredeyse bu ülkenin başına gelen her türlü kötülüğün temel nedeni olarak gördükleri CHP, bu başarıyı ve halkı kucaklaşmayı nasıl başarmıştır? Halkı nasıl ikna edebilmiştir? Yurttaşlar, nasıl olur da artan bir ilgiyle ülkenin üç büyük metropol şehirlerinin belediye yönetimlerini emanet ederek CHP’yi ödüllendirmişlerdir?
İktidar partisi bunları düşünürken, CHP’nin son yerel seçimlerdeki başarılarından sonra aklından çıkarmaması gereken noktalar ise şunlardır: Muhalefet partileri, iktidar olmak için siyasa belirler ve iktidarın yerine geçmek için çaba sarf ederler. Bu, her muhalefetin hakkıdır. Demokrasinin vazgeçilmezlerinden olan muhalefet partileri, iktidara alternatif ve adaydırlar. İstanbul seçiminde Sayın İmamoğlu’nun aldığı sonuç, bu ülkenin demokrasiye inanmış hatta iktidar partisinin vicdanlı seçmeninin de CHP’ye, İstanbul seçimi çıkışlı, “iktidar mümkün” mesajıyla ileriye dönük nazik bir “olur”udur. Bu durumda, iktidar partisinin tam olarak sağlıklı bir şekilde okuyamadığı ya da okumak istemediği gerçek ise; iktidarı, demokratik yollarla ve elbette “mili iradeyle düşürmek” ve “ben daha iyi yönetmeye talibim” demek, muhalefetin birincil görevidir. Ve şu an iktidarın algıladığı gibi bu, “kötü bir şey” ya da “bir kumpas” değildir. Milletin, kendi seçimi ve kararıyla iktidara kumpas kurduğu hangi demokrasilerde görülmüştür?

Ayrım gözetmeden
İşte, CHP’nin en başta vicdanlı, ülkenin ve yurttaşların tüm değerleriyle barışmış, toplumun asıl sorunu olan ekonomik dar boğaza odaklanarak; özelde İstanbul’un, genelde ülke kaynaklarının yine yurttaşların yararına ve onların sosyal refah seviyesini yükseltecek politikaları uyguladığı takdirde, samimiyet testinin de ötesine geçip iktidara yürüyüşü hızlandırabilir. CHP bunu, yerel seçimlerde olduğu gibi yurttaşlar arasında yine hiçbir ayrım gözetmeden yapabilir. CHP’nin asıl sınavı ve sorumluluğu bundan sonra başlamaktadır. 2023’e karşı en büyük sorumluluk, CHP yöneticileri, çalışanları ve onu her koşulda desteklemiş seçmenlerine aittir. Yeter ki Sayın İmamoğlu’nu belediye başkanlığı koltuğuna taşıyan bütünleştirici, birleştirici o ruh yitirilmesin. Bu ülkenin başta sol düşünceye ve siyasetine ömrünü, gönlünü ve emeğini veren, buna ilaveten 17 yıllık iktidar partisinin seçmenlerine kadar her kesimi kucaklayıp tarihin ve zamanın akışına uygun siyasalar geliştirildiği müddetçe, 23 Haziran’daki gibi bir sonucun elde edilmesi artık hayal değildir. Son dönemdeki; “Ali Babacan yeni parti kuracakmış, Ahmet Davutoğlu yeni bir hareket içerisindeymiş, Abdullah Gül de bunu destekliyormuş” gibi tartışmalar, CHP’yi ilgilendiren bir konu değildir ve esasında vitrinin önüne hangi “eski isim” çıkarılırsa çıkarılsın, son seçim sonuçlarının gösterdiği üzere, siyasal İslamın bu ülkeye anlatacağı çok şeyi de kalmamıştır. İşte, tam da bu nokta ve konjonktürde CHP’nin sesi daha çok yükselmeli ve duyurulmalıdır.

Hiçbir güç alıkoyamaz
CHP, burada, omuzlarındaki yükün bilinciyle tarihin akışındaki rolünü ve “kendi iktidar zamanını” büyük ve geniş bir toplumsal destekle sağlamalıdır. İktidar yolunda, CHP için bu saatten sonra, hiçbir “olasılık yok”, “kesinlik vardır”. Bunun “öncül sinyalini” ve “toplumsal sandık haykırışını” 31 Mart ve 23 Haziran gecesinde alınan sonuçlar göstermiştir. CHP’nin önüne elbette engeller çıkarılacak, yeni “B Planları”yla seçmenin kafası karıştırılacaktır; ancak unutulmamalıdır ki tarihin akışını durduracak herhangi bir gücün ya da buna bağlı hamlelerin, aslında kendi akışını durdurmak için çaba sarf edeceğidir. CHP, halka ve onun gerçek sorunlarına odaklanmaktan ve halkın bam teline dokunmaktan taviz vermedikçe hiçbir gücün onu bu yoldan alıkoyması mümkün değildir artık. Cumhuriyet tarihimizin mihenk taşlarının dizildiği şu günlerde, CHP’nin omuzlarında ve vicdanında dünden daha fazla sorumluluk vardır. Ve CHP’nin bu sorumluluk bilincini yeni başarılara ulaştıracak yegâne adres, 1900’lerin ilk yarısında Anadolu bozkırıyla harmanlanmış bu toprakların insanlarından alınan ve milletin ta kendisine ait olan o güç ve ilkesidir: “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.”

Remzi ÇETİN
Akademisyen, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları