Olaylar Ve Görüşler

‘Savaş bir cinayettir, vatan savunması olmasa’

03 Haziran 2019 Pazartesi

15 Mayıs 1919 günü, İzmir’in, Yunanlılar tarafından işgali, aradan yüz yıl geçse bile, İzmirlilerin belleğinden hiç silinmemiştir. İşgalin ertesi günü, Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal, İstanbul’daki 6 aylık çalışmasını bitirip, Bandırma Vapuru’na binerek, Samsun’a gelmiştir. Daha sonra, Mustafa Kemal ve arkadaşlarınca gerçekleşen Amasya Genelgesi’nin, Erzurum Kongresi’nin, Sivas Kongresi’nin ve Ankara’ya gelişinin 100. yılını ülkece anmaya başladık ve anmaya devam edeceğiz.
14 Mayıs 1919 günü İzmir de yaşananlara kısa bir göz atalım; günlerdir tedirgin olan İzmir halkında gerilim ve öfke son kerteye varmıştı. “Mektebi Sultani” (günümüzün İzmir Atatürk Lisesi) öğretmeni Mustafa Necati’nin çağrısı üzerine gençler ve ileri gelenler, ‘Mekteb-i Sultanî’de toplanmışlardır.
Mustafa Necati Bey, Yunanlılara karşı koymak için bir direnme örgütü kurulması gerektiğini bildirmiştir. Toplantı sonucunda “İlhakı Red Heyeti Milliye” komitesi oluşmuş ve Maşatlık’ta miting düzenlenmiş, işgal ret edilmiştir.
Aynı gün, İtilaf Devletlerince, İzmir Valisi İzzet Bey’e İzmir’in Yunanistan tarafından işgal edileceğini bildirmişlerdir. 15 Mayıs günü, o kara gün, İtilaf Devletleri’nin desteği ile 12 bin Yunan askeri İzmir’i işgal etmeye başlamıştır. “Hukuku Beşer” gazetesinin Yazı İşleri Müdürü Hasan Tahsin (Osman Nevres) sinirlerine hâkim olamayarak Yunan “sancaktar”ını vurmuş ve kendisi de hemen orada şehit edilmiştir.
Sarıkışla’da esir alınan Türk askerleri arasında yer alan, “Yaşasın Venizelos” diye bağırmayı ret eden Albay Süleyman Fethi Bey, 22 süngü darbesi ile şehit edilmiştir. Yunanlılar ilk gün, Konak ilçesinde 400 Türkü şehit etmiş, çevre köy ve kazalardaki olaylarla birlikte iki gün içinde 5 bin kadar Türk hunharca katledilmiştir.

Kurtuluşa giden yol
İzmir’in işgali ile Türk halkında “işgale karşı koyma” şuuru uyandırmış ve yurdun her yerinde protesto mitingleri yapılmaya başlanmıştır. Bu tepkilerin ardından, Türk halkı, “Kuvayı Milliye” olarak adlandırılan bölgesel direniş örgütlerini kurarak, yörelerinde düşmanla mücadeleye başlamış, daha sonra da düzenli orduya geçilmiştir.
1212 günlük İzmir’in işgalinden sonra, muzaffer Türk ordusu, Gazi Mustafa Kemal yönetiminde Afyon Kocatepe’ye dayanmıştı. 26 Ağustos 1922 günü, başlayan top sesleri, 30 Ağustos 1922 günü saat 14.00’te, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa tarafından, Türk ordusuna hücum emrini vermiştir. Gazi, Zafertepe’den bizzat yönettiği meydan savaşından sonra, savaş sahasını gezerken, binlerce düşman cesedini birbiri üzerine yığılmış olarak görmüş ve bu korkunç manzara karşısında şunları söylemiştir:
“Bu manzara insanlığı utandırabilir! Fakat haklı vatan savunmamız için buna mecbur olduk. Türkler başka milletlerin vatanında böyle bir harekete kalkışmazlar.” Savaş artıkları arasında yırtılmış ve terk edilmiş bir de Yunan bayrağını gören Başkomutan, eliyle bayrağın yerden kaldırılmasını işaret ederek şöyle konuşmuştur:
“Bayrak bir milletin bağımsızlık işaretidir. Düşman da olsa hürmet etmek gerekir. Kaldırıp topun üzerine koyunuz.”
10 Eylül 1922 günü Gazi, arabasıyla İzmir’e doğru ilerlerken “Bir rüya görmüş gibiyim” diye mırıldanmış ve İzmirliler tarafından büyük bir sevinç ve coşkuyla karşılanmıştır. Gazi, hükümet konağının balkonundan kendisini çılgınca sevgi gösterisinde bulunan İzmirlileri selamlarken, onlara şöyle seslenmiştir: “Başarı benim değil, milletindir.”
O gün, İzmir Valiliği’nin önünde atının kuyruğuna bağladığı Yunan bayrağını yerlerde sürükleyen Süvari Üsteğmen Çolak İbrahim’i gören Gazi, emir çavuşu Ali Metin’le, ona şu haberi yollamıştır: “Bayrağı yerde sürmesinler. Bu bizim adaletimize yakışmaz” demiştir. Bunun üzerine Yunan bayrağı atın kuyruğundan çözülmüştür. Bu olay, Gazi’nin, on gün içinde ikinci Yunan bayrağına saygısıdır.
O gece, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Karşıyaka’daki İplikçizade Köşkü’nde kalması planlanmıştı. Gazeteci Ruşen Eşref Bey, o günü şöyle anlatır:
Köşkün önüne gelindiğinde, Gazi, kocaman Yunan bayrağının merdivene serildiğini görmüş ve niye Yunan bayrağının yere serildiğini sorduğunda, şu yanıtı almıştır. “Yunan kralı, Türk bayrağına basarak bu köşke girdi, siz de intikamımızı alın” olmuştur.

Atatürk’ün saygısı
“O, geçmişte hata etmiş. Bir milletin bağımsızlığının sembolü olan bayrak çiğnenmez” diyen Gazi, “Ben onun hatasını tekrar edemem” demiş ve bayrağı yerden kaldırtarak köşke girmiştir. Bu saygı, Gazi tarafından bir saat içinde düşman bayrağına yapılan ikinci saygıdır.
Yunan Başbakanı Venizelos, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın daveti üzerine Türkiye’ye gelmiştir. 30 Ekim 1930 günü, Ankara’da taraflarca “Türkiye- Yunanistan Ticaret Antlaşması” imzalanır. 12 Ocak 1934 günü, Yunanistan Eski Başbakanı Elefterios Venizelos, askeri ve diplomatik alanda yenilgi üstüne kendisini yenilgiye uğratan Türkiye Cumhurbaşkanı Atatürk’ü “Nobel Barış Ödülü”ne aday göstermiştir.
Geçen yüz yıl içinde, iki ülke bireyleri, “iki ülke arasında dostluk niye devam etmiyor” sorusunun yanıtı aramışlardır. Savaşın, emperyalist ülkelerin bir oyunu olduğunu tespit eden Yunanlılar bu savaşa, “Küçük Asya Felaketi” diyerek artık iki ülke arasındaki savaşın son olmasının istemektedirler. Türk milleti ise Atatürk’ün, “Haklı vatan savunmamız için buna mecbur olduk” sözüne uyarak, iki ülke arasında barış dolu günler istemektedirler. Yeter ki hükümetler, savaş çığırtkanlığı yapmasınlar.

AHMET GÜREL



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları