Olaylar Ve Görüşler

Orhan Kemal: Güncelliğini yitirmeyen toplumcu yazar

02 Haziran 2019 Pazar

Davetli olarak gittiği Bulgaristan’da 2 Haziran 1970’de hayata gözlerini yuman Orhan Kemal’in cenazesini Babaeski’de karşılayan işçiler minibüsün önüne bir yazı asarlar. Bu yazıda “Biz İşçiler Hatıran Önünde Saygıyla Eğiliyoruz” yazmaktadır. Küçücük bir kartona yazılıp minibüsün önüne asılan bu yazı aslında Orhan Kemal’in büyük yaşamını özetliyordu. Gerçekten de ömrü küçük insanların yaşama tutunma mücadelesini anlatmakla geçen büyük bir yaşamdı Orhan Kemal’inki.
Orhan Kemal öykü kitaplarına “Ekmek Kavgası” (1949) ile başlayıp “Önce Ekmek”( 1968) ile bitirmiştir. Bu rastlantı değildir. O, gerçekten de namuslu emekçinin ekmek kavgasını anlatan bir yazar olmuştur hep. “Neden hep yoksulların, emekçilerin hikâyesini yazıyorsun” diye sorulduğunda, “çünkü sadece onları tanıyorum, onlardan biriyim” diyecektir.
Bir haziran ayında yine saygıyla anıyoruz yoksulluk içinde geçen ömründe hiç eğilip bükülmeden emekçilerin, “yiyecek ekmeği yok’ların”, “Allah’ın unuttuğu, acımadığı insanların” sorunlarını yazan bu namuslu halk yazarını. Gerçi okurları için Orhan Kemal sadece haziran ayında hatırlanan bir yazar olmamıştır hiçbir zaman. Çünkü o, eserlerinde anlattığı karakterler ve olaylarla neredeyse sürekli yaşamın içerisindedir. İçimizde hâlâ Topal Nuri’ler, Nedim Ağa’lar, Murtaza’lar, İflahsızın Yusuf’lar, Pehlivan Ali’ler yok mu? Emekçiler hâlâ sömürülmüyor mu? Doymak bilmeyen gaddar işverenler ve bir hiç uğruna ölen işçiler yok mu? Hepsi var.

Yıllar önce yazmıştı
Örneğin, 2014 Mayısı’nda, Soma’da 301 madencinin öldüğü faciayı da, bu faciadan yaralı kurtulan bir madencinin ambulansın sedyesini kirletmemek için ısrarla çizmesini çıkartma çabasını da, yetkilileri protesto eden madenciyi tekmeleyen başbakanlık müşavirini de 1954 yılında ilk baskısını yapan “Bereketli Topraklar Üzerinde” isimli başyapıtında anlatmıştır Orhan Kemal. İş bulma amacıyla “Orta Anadolu’nun seksen evlik köylerinden biri olan Ç. köyünden” Çukurova’ya gelen üç köylünün dramının anlatıldığı bu romanın sonunda, heyecanlı bir film sahnesi gibi akılda kalan bölümde ağa tarafından haddinden fazla çalıştırılan Pehlivan Ali bir anlık dalgınlıkla düşer ve ayağını patoza kaptırır. Korkudan ne yapacağını şaşıran ağa, arabası kirlenmesin diye Ali’yi arabasına almaz ve kaçar. Bacağı kopan Pehlivan Ali ise kan kaybından ölür. Bir tarafta sedye kirlenmesin diye çizmesini çıkarmak isteyen yaralı madenci, diğer tarafta kirlenmesin diye ölmek üzere olan işçisini arabasına almayan bir ağa. Buna benzer çok sayıda örnek vermek mümkündür Orhan Kemal’in eserlerinden. Zaten onun gibi bir yazarı ölümsüz yapan da budur. Çukurova’ya gelirken trafik kazalarında ölen mevsimlik tarım işçileri de, Silvan’da ailesine yiyecek temin edemediği için dört çocuğuna sarılıp ağladıktan sonra yan odada intihar eden seyyar sebze satıcısı Hacı Oruç da, Mecidiyeköy’de bir “rezidans” inşaatının 32. katından yere çakılan asansörün içinde ölen 10 işçi de vardır Orhan Kemal’in eserlerinde.

Yalın ve sade idi
Bu nedenle, Orhan Kemal, okuru için bir kılavuzdur, okuldur. Eserlerindeki karakterler ve olaylar günümüze de ışık tutmaktadır. Ancak bu yol göstericilik bazı romancılarımızda gördüğümüz gibi karakterlere uzun nutuklar attırarak olmaz Orhan Kemal’in eserlerinde. Örneğin didaktik bir şekilde Türkiye sosyalizmini anlatmaz Orhan Kemal. Yalın, dümdüz diyaloglar ile o zamanın fotoğrafını çeker koyar okuyucunun önüne. Sosyal sınıflar arasındaki anlaşmazlıkları gösteren o fotoğrafa bakarak karar vermek okuyucunun işidir artık. Türk edebiyatının bu iyi yürekli, onurlu yazarını okuyan aklı başında okur bir süre sonra kendisini, sömürüye dayalı bu haksız düzeni sorgularken bulur. Okuyucu, adı ne olursa olsun insanların eğitimden sağlığa her alanda eşit oldukları ve sömürünün olmadığı bir düzen ister artık. Orhan Kemal’in okuyucu üzerinde bu denli etki yapabilmesinin başlıca nedeni onun halktan birisi olmasıdır. Onlar gibi aç kalmış, üşümüş, ekmek kavgası vermiştir. Geçinebilmek için Bursa cezaevinden arkadaşı İzzet ile Mahmutpaşa’da maltızda kuru fasulye pişirip satmıştır. Kış aylarında sırtında yorgan romanlarını yazmış, bazen müsveddelik kâğıt alacak parası olmadığından onu da yapamamıştır.

Seçimlerde bile izi var
Orhan Kemal o kadar günceldir ki, şu an tüm Türkiye’nin odaklandığı İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanlığı seçimlerinde dahi onun izlerini görebiliriz. Bunun için önce “Bereketli Topraklar Üzerinde” isimli eserine, yani 1940’lı yılların Adana’sına gidelim.
Irgatlar “bir lokma ekmek için” günde 18 saat zor koşullar altında çalışmaktadırlar tarlada. Patozda 45 işçi yerine 32 işçi çalışmaktadır. Yemek diye, işçiye küflü ve taş gibi kuru ekmek, kurtlu pilav ve yağı alınmış ayran verilir. Yine böyle bir günde ırgatbaşı ile usta ayrı bir yerde yemek yerlerken Orhan Kemal onları kendi dünya görüşünü yansıtacak şekilde konuşturur.
“Usta: Yemeğin, ekmeğin hasını yiyoruz. Onlarsa bizden çok daha ağır iş altındalar. Hem yiyoruz hem de heriflere laf ettirmiyoruz. Bu kadarına hakkımız yok!
Irgatbaşı: Onlar amele, ırgat!
Usta: Sen? Ben?
Irgatbaşı: Sen ustasın, ben de Irgatbaşı!
Usta: Sen, ben hatta ağa olmasa da işler yürür amma, onlar olmasa yürümez!
Irgatbaşı: İyi. Onlara da lokantadan yemek getirsin ağa öyleyse...
Usta: Lokantadan değilse bile, bizim yediğimiz gibi...
Irgatbaşı: Söyle ağaya da dediğini yapsın. Çukurova’ya adet mi getireceksin? İcat mı çıkaracaksın? Bunca yıl böyle gelmiş böyle gidiyor!
Usta: Böyle gelmiş ama böyle gider mi bilmem... (Orhan Kemal. Bereketli Topraklar Üzerinde. Cem Yayınevi, 1972: 245)
O yıllardan günümüze yani yaklaşık 70 yıl sonrasına geliyoruz. Yer: İBB. Yıl: 2019. Özellikle son üç aydır adını sıkça duyduğumuz, sadece İstanbullu seçmenlerin değil tüm Türkiye’nin ilgi odağı olan, AKP’nin katkısı ile gün geçtikçe yıldızı daha da parlayan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu mazbatasını aldıktan sonra belediye binasını gezip çalışanlarla tanışmaktadır. Mutfak bölümüne geldiğinde şefe “Bugün yemekte ne var” diye soran İmamoğlu şeften “Çalışanlara musakka var ama sizler için antrkot var efendim” cevabını duyunca “Öyle olmaz, herkes aynısını yiyecek bundan sonra” diye cevap verir. Eminim bu haberi okuyan has Orhan Kemal okurları hemen gülümsemişler, aralarında benim gibi İstanbul’da yaşayanlar ise oylarının en doğru adrese gittiğini düşünmüşlerdir.
Bu örnekler, Orhan Kemal edebiyatının günümüz Türkiyesi üzerindeki izdüşümlerinin hâlâ ne kadar etkili olduğunu göstermektedir. Bu etkinin oluşmasında başta Orhan Kemal olmak üzere Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali, Fakir Baykurt, Yaşar Kemal ve Muzaffer İzgü gibi toplumcu gerçekçi şair ve yazarlarımızın eserlerinin payı büyüktür.
Türk edebiyatının okurları Orhan Kemal gibi bir yazarı olduğu için çok şanslı. Çektiği onca sıkıntıya karşın halktan, emekten, insandan yana eser vermekten asla vazgeçmemiş, yazmayı sadece halkının mutluluğu olarak görmüş ve bugün bile eserleriyle sosyal, toplumsal ve hukuksal adaletsizliğin ortaya çıkardığı sorunlara çözüm üretebilen bir yazarı var.
Dileğimiz günümüzdeki sömürü sisteminin ezenleri ve ezilenlerini ve yaşamın her alanında maruz kalınan hukukun hukuksuzluğunu gelecek kuşaklara namusluca anlatan yeni Orhan Kemal’lerin yetişmesi.

OKAN TOYGAR



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları