Olaylar Ve Görüşler

Önce bilincimizden sorumluyuz

27 Ocak 2019 Pazar

Eğitilmemiş eğiticinin yapacağı eğitim yarardan çok zarar getirir. Eğiticinin işi sağlıklı bilinçlerin oluşumuna katkıda bulunmaktır ve yeni yetişenlerin sağlam kişilikli olması için çalışmaktır. Yetersiz eğitici bilir bilmez edindiği tutarsız bilgileri sunarken bilinçleri dağıtmakla kalmayacak, kişilerin ruhsal dengesini de bozacaktır.

Çoğumuz kötü eğitildiğimize inanırız. Belki dünyada birçok insan buna inanır. Bu sağlam bir kanı olmanın ötesinde köklü bir duygudur ve bir gerçeği karşılar. Eğitim güç iştir. Eğitim süreçleri karmaşık süreçlerdir. En iyi eğitim belki de en az sakıncalı eğitimdir. Kuramda olsa bile uygulamada eksiksiz eğitim yoktur. Eğitilenler eğitimlerinin olumlu yanlarından çok olumsuz yanlarını görürler. Bu biraz da eksiklerine gerekçe bulma inceliğidir. Eğitilirken hem yetkinleşiyor hem zedeleniyoruz. Zedelenme ailede doğumla başlıyor. Herkes bu zedelenmenin konusu ve canlı tanığıdır. Ailede edinilen bilinç gündelik ilişkiler için bile yeterli değildir.

Eğitilmemiş eğitici
Bilinç yetkinliğine ulaşma yolunda umut okullardadır. Toplumsal, siyasal ve iktisadi koşulların yetersizliği bu umudu sakatlar. Eğitim ancak iyi yetişmiş eğiticilerle yapıldığında verimli olabilir. Eğitilmemiş eğiticinin yapacağı eğitim yarardan çok zarar getirir. Eğiticinin işi sağlıklı bilinçlerin oluşumuna katkıda bulunmaktır ve yeni yetişenlerin sağlam kişilikli olması için çalışmaktır. Yetersiz eğitici bilir bilmez edindiği tutarsız bilgileri sunarken bilinçleri dağıtmakla kalmayacak, kişilerin ruhsal dengesini de bozacaktır. Kötü eğitimle gelen kötülükler kişilerde akıl hastalıklarına kadar varan sıkıntılara yol açabilir. Kadınları boğazlayan erkeklerin egemenliği bu yetersizliklerden kaynaklanıyor. Üniversite öncesi eğitime bu yüzden özel bir önem vermek gerekir.
Kendini bilen kişi bilgi açısından eksiklerini gidermek ve yanlışlarını düzeltmek konusunda özenlidir. Bunun anlamı mezara kadar kendinin eğiticisi olmaktır. Buna kavram onarımı ya da bilinç onarımı da diyebiliriz. Descartes her kişi yaşamında bir kere bütün bildiklerini kuşkuya koymalıdır diyordu. Belki de bir ömür boyu bilincimizle hesaplaşmamız gerekiyor. Öncelikle yapılacak şey kavramları yanlış içeriklerinden arındırmak ve onlara doğru içeriklerini kazandırmaktır. İkinci iş bellekte gerçekliğin yansısı olan sıra düzenine göre kavramları bulunmaları gereken yere koymaktır, onları yerli yerine oturtmaktır. Böylece kavramlar dizgesini içlem kaplam ilişkisi içinde düzenlerken bu tür bir ilişki içinde olmayan temel kavramların aralarındaki bağlantıları da belirlemek gerekir. “Müzik” kavramı “sanat” kavramının altına girer ama “demokrasi” kavramı “Cumhuriyet” kavramının altına girmez. “Cumhuriyet” kavramı da “demokrasi” kavramının altına girmez. Aralarında içlem kaplam ilişkisi yoktur. Yapılacak şey onların birbirleriyle uzak yakın bağlantılarını göstermektir. Kısacası, ‘görenek’i ‘gelenek’le, ‘bellek’i ‘bilinç’le, ‘yeti’yi ‘yetenek’le, ‘demokrasi’yi ‘cumhuriyet’le karıştırdık mı işin içinden çıkmayız.
Bellekte kavramlar düzeni karışık ve kavram içerikleri bozuk olunca kavramlardan giderek üretilen fikirler de gerçekliğin dışına düşerler: yaşam gerçeğinde bir yere oturmazlar. Aydın bilinen kimselerin bile çok zaman gerçekliğe dokunmayan fikirler üretebildiğini görüyoruz. Bir yerde şöyle bir cümleyle karşılaşabiliriz: “Sanatta olsun edebiyatta olsun hatta bütün kültür ve sanat ürünlerinde, bu arada kültürle felsefe arasındaki ilişkilerde ve felsefe denen bilimin arayışlarında olsun bu tür bir anlayışın geçerli olduğunu apaçık görebiliyoruz.” Bu pırıltılı cümle yanlış bilinç oluşturmakta etkin bir kaynaktır. Demek ki bunu yazan kişi edebiyatın da sanatlardan biri olduğunu, kültür kavramının sanat kavramını da kapsadığını, bir başka deyişle sanat kavramının kültür kavramında içerildiğini, kültürün de felsefenin üstünde olduğunu, ayrıca felsefenin bir bilim olmadığını, kültürün içeriklerinden biri olduğunu bilmiyor, sakat bilinçle fikir üretmeye ve insanlara bilgi sunmaya çalışıyor.
Bilinç yetmezliği bireylerin kişileşmesini ve toplumsallaşmasını engelliyor, onların kendileriyle ve dış dünyayla ilişkilerinde sorunlar çıkarıyor, hatta ahlaki sıkıntılara yol açıyor.

Önyargılarla düşünüyoruz
Toplumsallaşamamış toplumsallık tüm yaşamda belirleyici olunca herkes kendi kafasına göre iş yapıyor. Çok zaman önyargılarla düşünüyoruz ya da düşündüğümüzü sanıyoruz ve kalıp sözlerle konuşuyoruz. O yüzden ya çok çabuk karşıtlaşıyor ya çok çabuk uzlaşıyoruz. Karşımızdakinin ne söyleyeceğini aşağı yukarı biliyoruz, buna göre o kişinin sözlerini ya onaylıyor ya da dinlemiyoruz. Şiirlerimiz, öykülerimiz, romanlarımız, yazılarımız birbirine benziyor, yalanlarımız bile birbirine benziyor. Sık sık yaşasın ve kahrolsun ikilemine düşüyoruz. Bilinçlerin verimli buluşması olmayınca umutsuzluklar, kırgınlıklar, suçlamalar öne geçiyor. Yanlışlarımızı birilerine benimsetmeye çalışıyoruz. O zaman gerçek değerler oluşturamıyoruz. O zaman değer olmayan değerler gerçek değerlerin yerine geçiyor, düzmece değerler gerçek değerlerin oluşumunu engellerken değer yaratacak olanları korkutup sindiriyor.
Her kişi önce kendinden sorumludur, yani kendi bilincinden sorumludur. Kendinden sorumlu olmayan kişinin başkasından ya da başkalarından sorumlu olması bir masaldır.  

AFŞAR TİMUÇiN



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları