Olaylar Ve Görüşler

Laiklik yara almamalıdır

25 Şubat 2019 Pazartesi

Türkiye’nin “İslam dinini temel alan ve İslamın manevi, ahlaksal, toplumsal ve ekonomik değerlerini savunup koruma amacını” taşıyan İslam Konferansı Örgütü’ne veya yan dallarına üye olması, hem anayasasına hem de laik hukuk düzenine apaçık bir şekilde aykırıdır.

Yerel seçimler öncesi halkımız soğan, domates, patlıcan fiyatları ile oyalanırken iktidarın “laiklik ilkesi”ne ve “kadın hakları”na yönelik sözde yasal çalışmaları da sessiz ama derinden devam ediyor.
Suudi Arabistan’ın kurmuş olduğu, artık ne yazık ki hukuksal statü de kazanmış bulunan ve kanımca ideolojik bakımdan RABITA Örgütü’nün ete kemiğe bürünmüş, siyasal-hukuksal ikizi olan İslam Konferansı Örgütü (İKÖ), şimdi 4 Şubat 2014’te Kahire’de imzalanan “KÖ Kadının İlerlemesi Teşkilatı Tüzüğü”nün Türkiye Cumhuriyeti trafından bir kanunla onaylanmasını bekliyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 15 Ocak 2019 tarihinde TBMM Başkanlığı’na gönderdiği yazıda, “Bu tüzüğün aayasamızın 90. maddesi gereğince çekince ile birlikte onaylanması uygun bulunmak üzere, TBMM’ye sunulmasını” istiyor. Çünkü 90. madde, “Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletler arası kuruluşlarla yapılacak antlaşmaların onaylanması, TBBM’nin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır” diyor.

İKÖ’nün ‘Kurucu Antlaşması’
Türkiye Cumhuriyeti, anayasasında belirtildiği üzere, laik bir ülkedir. Bu nedenle, başlangıçta İKÖ’nün “Kurucu Antlaşması”nın Giriş bölümünde “İslamın, manevi, ahlaki, toplumsal ve ekonomik değerlerinin insanlığın ilerlemesinin önemli unsurlarından olduğu ve bunun korunmasında kararlı olunduğu” bildirildiği için imzalamamış ve örgütün asli üyeleri arasında yer almamıştır. Ama, “Kurucu Antlaşmaya ‘katılma’ yoluyla ‘taraf’ olmuştur. Ne var ki, örgüt üyelerinin sahip olduğu tüm hak ve yükümlülükler Türkiye Cumhuriyeti açısından da geçerlidir. Bu yüzden, İKÖ’nün Kurucu Antlaşması’na katılmayan Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri ile İKÖ arasında “karşılıklı anlaşmaya” dayanan, eşi benzeri görülmemiş bir tür üyelik statüsü yaratıldığı; Türkiye, “Kurucu Antlaşmayı” imzalamak konusunda sorumlu tutulmadığı, yasaların arkasından dolanılarak ya da “yasaya karşı hile” uygulayarak ciddi hukuksal aykırılıklar doğduğu için yoğun tartışmalar yapılmış ve bu aykırılıkların “usulsüz çekincelerle” gizlenmesinin ya da yok edilmesinin mümkün olmadığı dile getirilmiştir. (Ayrıntılı değerlendirme için Bkz. G. Alpkaya; T.C. , İslam Konferansı ve Laiklik.) Kuşkusuz, bu durumun sorumlusu 1950 sonrası hükümetler olup günümüz iktidarı bu usulsüz sözde hukuksal ortamdan son 15-16 yıldır İKÖ’nün bir “ruh ikizi” olarak yararlanmaktadır.

Devrim yasaları ağır yara alacak
Türkiye’nin “İslam dinini temel alan ve İslamın manevi, ahlaksal, toplumsal ve ekonomik değerlerini savunup koruma amacını” taşıyan İslam Konferansı Örgütü’ne veya yan dallarına üye olması, hem anayasasına hem de laik hukuk düzenine apaçık bir şekilde aykırıdır.
Kısacası, “İKÖ Kadının İlerlemesi Teşkilatı Tüzüğü”nün TBMM tarafından onaylanıp yasalaşması halinde, şeriat hukukunu silip ortadan kaldıran, kadının binlerce yıllık boyun eğmişliğini ve ikincilliğini yok edip ona eşit birey statüsünü kazandıran Devrim Yasalarımız ağır yara alacaktır.
Haberin basında yer almasından itibaren tepki gösteren kadın kuruluşlarımız, kazanılmış haklarının çiğnenmesine, eşitlik yerine sözde adalet ve hakkaniyet ilkelerinin konulmaya çalışılmasına, Medeni Kanun’un aşındırılmasına, laiklik ilkesinin ortadan kaldırılmak istenmesine asla izin vermeyeceklerdir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, anayasal düzenimiz ve Devrim Yasalarımız konusunda daha cesur ve daha etkin olmalıdır.

Prof. Dr. Necla Arat / (Kadın Araştırmaları Derneği Başkanı)



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları