Olaylar Ve Görüşler

Kısa yolun uzunu: Kanal İstanbul

26 Kasım 2018 Pazartesi

Kanal İstanbul ve birlikte planlanan diğer inşaatlar kentin doğasına geri döndürülemez zararlar verecektir. Havayı, suyu ve toprağı kirleterek sağlanan ekonomik faydanın hiç kimseye yararı yoktur. Asıl olan yaşamın sürekliliğidir. Maddi kazanç kaybedilen doğayı geri getirmez. Projeden vazgeçilmesi akılcı ve vicdani son karardır.

 

 

 

 

 

 

Kanal İstanbul projesi kentin coğrafi özellikleri başta olmak üzere sosyal, çevresel, ekonomik ve güvenlik gibi birçok özelliğini olumsuz yönde değiştirme potansiyeline sahiptir. Bu olumsuzluklardan bazılarını değerlendirelim.
Planlanan kanalda kaza olmayacağı kabulü yapılmaktadır. Ya da “olacaksa kanalda olsun, biz İstanbul Boğazı’nı koruyalım” düşüncesi bulunmaktadır. Boğaz’ı gemilerden koruyalım da, kendi insanımızın Boğaz’da yaptığı doğa tahribatı ve arazi yağması nasıl açıklanabilir? İstanbul Boğazının en dar yeri 700 metre genişliğindeyken planlanan kanal bunun dörtte birinden daha dardır. İstanbul boğazından geçen gemi sayısı yıllar içinde azalma eğiliminde olup, bölgemizde gerçekleştirilen doğalgaz ve petrol boru hatları, gemilerle yapılan tehlikeli madde taşımacılığını da azaltmaktadır. 2007-2017 yılları arasında İstanbul Boğazı’ndan geçen gemi sayısı yılda 1400 adet eksilmiş, 10 yıllık bu dönemde toplam yüzde 24 azalmıştır (Kaynak: Deniz Ticareti Genel Müdürlüğü). Boğazların kullanımına ilişkin bağlayıcı uluslararası antlaşma nedeniyle de, İstanbul Boğazı’ndaki deniz trafiği akışını daha güvenli hale getirmek en akılcı çözüm görünmektedir.

Projenin olumsuz özellikleri
Ulaştırma projeleri toplumun gereksinimlerini karşılamalı ve hayatı kolaylaştırmalıdır. Yeryüzünde insan eliyle yapılmış iki kanal geçmişten günümüze deniz taşımacılığında önemli verimlilik artışı sağlamıştır. Bunlar Süveyş (1869) ve Panama (1914) kanallarıdır. Her iki kanalın belirli rotalardaki deniz taşımacılığı üzerinde çok önemli coğrafi etkileri olmuştur. Süveyş Kanalı belirli limanlar arasındaki rotayı 6 bin km ve Panama Kanalı 13 bin km kısaltarak, yapılan taşımacılığın verimliliğini önemli ölçüde artırmıştır (Resim 1). Rotaların binlerce kilometre kısalması, bu kanalların yapım ve işletim fizibilitelerini olumlu sonuçlandıran temel etmendir. Halbuki Kanal İstanbul için durum bunun tam tersidir. İstanbul Boğazı’nın uzunluğu yaklaşık 30 km iken planlanan kanal 45 km uzunluğundadır (Resim 2). Bu ölçüler Kanal İstanbul projesini açığa düşürmektedir.
Süveyş ve Panama kanallarının paralelinde doğal bir suyolu bulunsaydı ve buradan geçiş ücretsiz olsaydı, yatırımcılar yine de alternatif bir kanal açmayı düşünürler miydi? Kapasite yetersizliği sonucu uzun bekleme kuyruklarının yarattığı ekonomik kayıplar, yatırımcıları alternatif geçişler aramaya sevk edebilirdi. Süveyş ve Panama kanalları var olmayan bir geçişe olanak sağlayıp belirli rotalarda önemli maliyet azalması sağladıkları için inşa edilmişlerdir. Kanal İstanbul’un böyle bir işlevi yoktur, çünkü paralelinde dünyanın doğa harikalarından biri, İstanbul Boğazı vardır. Ama bu projeyle bağlantılı diğer inşaat işlerinden elde edilmesi beklenen kazançlar, projenin ana gerekçeleri arasındadır.
Ulaştırma projeleri erişmeyi kolaylaştırmalıdır. Yapay kanalın doğal alternatifine göre daha uzun olması projenin olumsuz özelliklerinden biridir. Ancak olumsuzluklardan daha önemlisi, kentin Avrupa yarımadasını ikiye bölmesi ve bunların birinden diğerine geçişi kesintiye uğratmasıdır. Bu bölünmeyle iki yakalı İstanbul üç yakalı hale gelecek, geçişlerden doğalında yaşanan geçiş zorlukları yapayında da karşımıza çıkacak, kent yeni bir asma köprüler tuzağına düşecektir.

Koruma ayağı sakat
Kanal İstanbul gibi büyük ölçekli projeler kentin nüfusunu artırma potansiyeline sahiptir. Hazırlanan İl Çevre Düzeni planı, kentin sahip olduğu doğal kaynakların 16 milyon nüfusa yetebilecek düzeyde olduğunu saptamıştır. Ne var ki yapılan yatırımlar kentin nüfusunu 25 milyon seviyelerine çıkaracaktır. Kent nüfusunun ölçüsüzce artmasına katkı yaparak doğal kaynakların paylaşımında dengesizlik yaratması, bu projenin sosyal adalet ayağını sürdürülemez kılacaktır. Projenin çevresel koruma ayağı da sakattır: Kentin Avrupa yarımadasını kuzey-güney doğrultusunda bir karnıyarık gibi oyup, bölgedeki su toplama havzasında boylu boyunca bir kesinti oluşturacaktır. Sazlıdere içme suyu barajını yok ederken, geçtiği yerlerdeki verimli tarım arazilerini ve toprağı tuzlu deniz suyu ile zehirleyecektir. Bu nedenlerle Kanal İstanbul çevresel bir felaket yaratmaya adaydır. Projenin öne çıkan tek (cazip!) özelliği, yapılacak inşaatların ekonomik kalkınma yaratacağı beklentisidir. Bunların içinde kanal imalatı ile birlikte yapımı planlanan diğer inşaatlar (konutlar, asma köprüler, yapay adalar vd.) bulunmaktadır. Ancak, inşaat sektörünün imalatlar sürerken ekonomik canlılık yarattığı, sonrasında ise yapılanların katma değeri olmayan ürünlere dönüştüğü bilinmektedir. Son yıllarda inşaat sektöründe yaşanan deneyimler, inşaata dayalı ekonomik kalkınmanın sürdürülemez olduğunu acı bir şekilde bizlere göstermiştir.
Kanal İstanbul ve birlikte planlanan diğer inşaatlar kentin doğasına geri döndürülemez zararlar verecektir. Havayı, suyu ve toprağı kirleterek sağlanan ekonomik faydanın hiç kimseye yararı yoktur. Asıl olan yaşamın sürekliliğidir. Maddi kazanç kaybedilen doğayı geri getirmez. Bu nedenle, Kanal İstanbul projesinden vazgeçmek akılcı ve vicdani son karardır.  

Prof. Dr. İsmai l Şahin



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları