Olaylar Ve Görüşler

Kadınları öldüren sistem - Neval Oğan Balkız

10 Ekim 2024 Perşembe

Ülkede her gün en az iki kadın, hunharca öldürülüyor! Toplumsal belleğimize kazınan, her biri insanlık onurumuzu, insan olma bilincimizi, adalet inancımızı parçalayarak aramızdan ayrılan Güldünya’lar, Münevver’ler, Özgecan’lar, Pınar’lara (sayıları binleri bulan kadınlara) sistematik olarak yenileri ekleniyor! İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil de ne yazık ki son olmayacak! 

Sokaklarda taciz, tecavüzlerin adeta “sıradan”, kadın ve çocuk cinayetlerinin “ahlaken ve hukuken” “gerekçelendirilebilir” hale geldiği bu koşullarda şiddet, artık herkesin her an “kurban” konumunda olacağı, yaşamsal hak ve halk sağlığı sorunudur! 

SİYASAL DÜZENİN SONUCU

Bu durum, içinde bulunduğumuz siyasal sistemin yapısal ve işlevsel özelliklerinin dayandığı piyasa anlayışının, doğal ve kamu kaynaklarının yağmalanması temelli sermaye birikim tarzının, emek karşıtı üretim ilişkilerinin, adil olmayan paylaşım koşullarının, derin eşitsizlikler ile ekonomik ve sosyal düzenin; bunların sürdürülmesini sağlayan muhafazakâr, otoriter, cinsiyetçi, siyasallaşmış din temelli hegemonik bir kültürün sonucudur. 

23 yıllık AKP iktidarında toplumsal yapı; anlam ve kavrayış biçimleri, düşünce ve davranış kategorileri, insani değer anlayışı, iyi/kötü, doğru/yanlış değerlendirme biçimleri; bireysel ve grupsal tercihlerin tarihsel ve sosyal olarak da ortaklaştırdığı süregelen ahlaki ölçütleriyle çökertildi! 

Ekonomik ve sosyal eşitsizliklerin, derinleşen krizlerin, yoksulluk ve yoksulluğun her sınıf için yaşamsal kategorileri yok ettiği, zorunlu gereksinim biçimlerini ve bunları karşılanması için gerekli (iş, gelir, eğitim vb.) koşulları geniş halk kesimleri için olanaksız hale getirildi. Şiddete dayalı güç odaklarının toplumsal ve ekonomik alanda “meşru, dokunulamaz” olduğu algısının yerleşmesi sağlandı!

Bu koşulların da teşvik ettiği sosyal, kültürel, psikolojik çöküşler, özellikle toplumsallık duygusundan yoksun, toplumsal yaşamdan pay almayan kesimlerde, birey ve grup bazında her türlü suçu, -başta cinsel olmak üzere- her türlü şiddeti, madde kullanımı vb. durumları yaygın ve sistematik hale getirdi. Toplumun her kesimini tehdit eden, yıkıcı sonuçlar yaratan bu durumlara ilişkin kalıcı, etkili, sürdürülebilir politikalar, neden sonuç ilişkisini doğru oluşturan psikososyal, eğitsel, ekonomik, hukuksal ve idari bağlamları içeren etkili program ve önlemler oluşturulmadı, uygulanmadı.

Şiddetin her türünün özellikle cinsiyetçi şiddetin toplumsal yönetimin bir unsuru olarak iktidarın kavramlaştırdığı toplumsal cinsiyet kurgusunda, “günahı çağrıştıran imgeye indirgenmiş” kadın bedenini baskı altına alan, özel ve kamusal yaşamı cinsiyetçi temelde yeniden düzenleyen, bedensel ve mekânsal hâkimiyeti sağlayan bir dinsel, ideolojik araç olarak kullanılmasını meşru gören anlayışa teslim olundu! Kadın erkek eşitliği, söylem ve eylemsellik alanında, her türlü araç ve biçimde sürekli olarak reddedildi. 

Kadınlar tek varoluş biçimi olarak siyasallaşmış bir din anlayışı içinde “dini bütün hayatlar” sürmeye mecbur edilmek, bu anlayışın kutsallık atfettiği “annelike” sıkıştırılmak istendi. Kadın bedeni; kürtaj, üç çocuk, “sezaryen yerine normal doğum” gibi dini referanslı tartışmalarla kamusal görünürlüğün politize olmuş aracı haline getirildi. 

Kadınları şiddete karşı koruyan yasalar (6284 sayılı yasa hükümleri, Medeni Kanun’da düzenlenen kişi hakları, velayet, miras, temsil, soyadı, nafaka vb. haklar,) hedef haline getirildi. Kadına yönelik şiddet suçlarında, caydırıcı cezalar verilmedi, verilen cezalar, infaz sisteminin açıkları, haksız aflar nedeniyle uygulanmadı. Salıverilen suçluların çoğu (2024 yılının ilk dokuz ayında öldürülen 295 kadın cinayetinde, 31’inin failinin önceden de suç kaydı bulunuyor) yeniden aynı türde suçlar işledi. İstanbul Sözleşmesi’nden hukuka, davranışlara aykırı (yok hükmünde) bir işlemle çıkma kararı verildi.

ÇÖZÜM İÇİN

Kadınlar; onur ve akıl sahibi özgür bireyler, kişi hak öznesi varlıklar olarak dokunulmazlıklarını ve haklarını güvence altına alan siyasal, ekonomik, kültürel, felsefi bir eşitlik olmadan, bu eşitliğe dayalı, laiklik temelinde örgütlenmiş bir toplumsal yaşam, kurumları ve işleyişi laik hukuk temelinde gerçekleşecek bir toplumsal, siyasal yapı inşa edilmeden, güvende, güvenlikte olmayacaklar! Hiçbirimiz de. Mücadele, hepimizin görevi!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları