Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
İstanbul seçiminin sosyolojik dinamikleri
31 Mart ve 23 Haziran İstanbul seçimlerinde CHP ve Ekrem İmamoğlu’nun seçim başarısının altında iki sosyolojik dinamik yattığını söyleyebiliriz. Birincisi yeni toplumsal hareketler paradigması ile örtüşen strateji ve aday profili.
Toplumsal hareketler 1800’lerin sonlarında çoğunlukla işçi sınıfı öncülüğünde başlayan ve 1960’larda zirve yapan, daha çok ekonomik hedefleri olan hareketlerdir. Bu hareketler siyasal iktidarı ele geçirmeyi, başka bir deyişle devrim düşüncesiyle motive olmuşlardır. Devrim düşüncesiyle hareket edildiği için büyük ideolojiler, büyük liderler, sendikalar ve partiler önemli olmuştur. 20. yüzyılın son çeyreğine kadar etklili olan bu hareketler eski toplumsal hareketler olarak adlandırılır.
1900’lerin sonlarına doğru özellikle üretim teknolojilerindeki gelişmeler kapitalist sistemin klasik sınıf yapısını ve bu yapıya dayalı analizleri de değiştirmiştir. 1990’larda Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte sınıf temelli ve devrim hedefli toplumsal hareketler zayıflamış, bunun yerini yeni toplumsal hareketler almıştır.
Yeni toplumsal hareketler işçi sınıfından çok, yeni orta sınıfa dayanır. Bu hareketlerde yurttaş inisiyatifleri siyasal partilerden ve sendikalardan daha önemlidir. Bireylerin ya da grupların özgürlüğü, ekonomik eşittlikten önemlidir. Toplumsal farklılıkların herhangi bir dikey hiyerarşiye tabi tutulmadan korunması ve yaşatılması öncelikli hedeftir.
Proje değil, indirim
İstanbul seçimleri yeni toplumsal hareketler paradigmasının geçerli olduğu bir konjoktürde gerçekleşmiştir. Büyük ideolojilerin, büyük tarihsel söylemlerin, büyük projelerin, büyük liderlerin etkili olmadığı bir seçim olmuştur. Ulaşım projelerinden çok, ulaşımdaki indirimler; Kanal İstanbul’dan çok, kreş politikaları gündemi belirlemiştir. Başka deyişle gündelik hayatın sosyolojisini okuyabilenler daha başarılı olmuştur. Ekrem İmamoğlu ve ekibi mevcut bu paradigmayı iyi tahlil ettiği için hem seçimi kazanmış hem de yeni bir siyaset yapma tarzının önünü açmıştır.
Ekrem İmamoğlu’nun başarısının altında yatan ikinci önemli sosyolojik faktör, Türkiye’deki seçmen dinamiklerini birleştirmiş olmasıdır. Gerek Türkiye genelinde gerek İstanbul özelinde seçmenlerin profiline baktığımızda, seçmenleri üç ana kategoride toplayabiliriz. Bunlar; Karadenizliler, Kürtler ve Balkan göçmenleridir. Türkiye seçim tarihinde bu üç kitleden aynı anda yüksek oranda oy alan partiler seçimin kazananı olmuştur. Örneğin Ecevit liderliğindeki CHP’nin Türkiye genelinde yüzde 42 , İstanbul’da yüzde 58 oy oranına ulaştığı 1977 seçimlerindeki başarısında da hem Kürt hem Balkan hem de Karadeniz seçmeninden aldığı yüksek oy oranı etkili olmuştur.
1980 sonrasında Turgut Özal liderliğindeki Anavatan Partisi’nin başarısında da aynı anda bu üç ana katagorideki seçmen kitlesinden yüksek oranda oy almasının etkisi görülmektedir.
Üç farklı kitle
2002 seçimlerinden başlayarak Ak Parti’nin (7 Haziran 2015, 31 Mart ve 23 Haziran seçimleri hariç) bütün seçimlerde (genel/yerel/referandumlar) başarılı olmasının nedeni yine bu üç seçmen kitlesinde yüksek oranda oy alacak politikalar olmuşturmasıyla mümkün olmuştur.
CHP ve bu çizgideki partiler ise 1977 seçimlerinden beri Karadenizlilerden, Kürtlerden ve Balkan göçmenlerinden aynı anda yüksek oranda oy alamamıştır. Başka bir deyişle farklı dinamiklerle hareket eden bu üç seçmen kitlesini ortak paydada birleştirecek politikalar üretememiştir. Bunu 1977’den beri 42 sene sonra ilk kez Ekrem İmamoğlu 31 Mart Yerel Seçimleri’nde başarmış ve 23 Haziran Seçimleri’nde de bu başarısını zirveye çıkarmıştır. Örneğin Kürt seçmenin yoğun yaşadığı Esenyurt’ta yüzde 57, Karadenizlilerin yoğun olarak yaşadığı Beykoz’da yıllar sonra CHP yüzde 50 oy ile birinci olmuştur. Diğer dikkat çekici bir sonuç ise, Bulgaristan, Makedonya, Kosova, Bosna-Hersek ve Yunanistan bölgesinden göç eden ve balkan göçmenleri diye adlandırılan seçmenlerin yoğun olarak yaşadığı Bayrampaşa ilçesinin seçim sonucudur. CHP yine yıllar sonra bu ilçede yüzde 51 oy oranı ile birinci parti olmuştur. Bu üç farklı seçmen kitlesinin Ekrem İmamoğlu etrafında birleşmesi Türkiye’de yeni politik iklimin ortaya çıktığını göstermektedir. Türkiye dinamiklerini bir araya getiren bu konjoktür ve siyasal iklim, süreç doğru yönetilir ve İmamoğlu bu sürece doğru liderlik ederse uzun yıllar etkili olacağı söylenebilir.
Son söz olarak; 2002 yılında Ak Parti’yi iktidara getiren konjoktürde dönemin bazı kurumlarının katı laiklik anlayışına karşı “Ilımlı İslam” anlayışının etkisi gibi, bugünkü siyasal iklimde ılımlı dil, söylem ve ılımlı insan profilin ön plana çıktığı görülmektedir.
Prof. Dr. Rüstem ERKAN
Dicle Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
En Çok Okunan Haberler
- Kendisini canlı canlı dev yılana yutturdu!
- Cumhuriyet Savcısı açığa alındı!
- Ankara’da konuşulan iddianame
- Erdoğan'dan RTÜK'e 'hızla tedbir' talimatı
- ORC'den çarpıcı 'Karadeniz' anketi
- İYİ Parti'de Akşener krizi
- Real Madrid Arda Güler için son noktayı koydu!
- Bahçeli'nin çağrısıyla ilk adım
- Ali Koç, Türkiye’ye neden yatırım gelmediğini yorumladı
- 'LBGT faaliyeti içinde olan bir derneğin...'