Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
İbn Haldun ve asabiyet
İbn Haldun’a göre gerek kırsal alanda ve gerekse kentlerde “nesep”lerin bozulmadan korunabilmesi mümkün değildir. Bu durumda asabiyet söz konusu edildiğinde asıl olanın, kan bağının varlığı değil, yakın ilişki ve karşılıklı yardımlaşmanın akrabalık bağı inancını ortaya çıkarmasıdır.
İslamiyetin başlangıç sonrası yüzyıllara bakıldığında (H. I., II. ve kısmen III. / M. VII., VIII. ve IX. yüzyıllarda) felsefesinin Arap ulusçuluğu temelli olduğu görülür. Ancak zaman ilerledikçe savaşlar, yeni fetihler sonucu başka uluslarla ilişkilerin artması İslam düşünce dünyasını Arap tekelinden kurtarıp daha beynelmilel hale getirir. Bu bakımdan günümüzde “İslam Felsefesi” dediğimizde artık, bünyesinde çeşitli ulusların kültürel ve düşünsel birikimlerini de koruyan İslam Feodal-Ümmet Dönemi kültüründen ve felsefesinden söz etmiş olacağız.
Sayın Demir Özlü’nün “Yeni asabiyet dönemi” başlıklı yazısını okuyunca, bana İbn Haldun’la ilgili bir şeyler karalama ilhamı verdi, diyebilirim. Çünkü “Asabiyet” konusunda en doyurucu yorumları yaşadığı yüzyılda o yapmıştır. Ancak, asabiyet, İbn Haldun’un “sosyal felsefesinin” temelini oluştursa da bu terimin, şu ana kadar “kapsamlı bir tanımı” yapılamadığı gibi kendisi de farklı şekillerde yorumlar getirmiştir; gerçi ilk tanımı -Demir Özlü’nün tanımladığı gibi- “... nesep birliği, akrabalık bağı, insanların tabiatlarında bulunan temel özellikler...” şeklinde iken, konu ilerledikçe başka şeylerin de bu terimin kapsamına girdiği ve böylece bir değişin süreci yaşadığı görülür.
İbn Haldun’a göre değişimin en önemli göstergesi, başlangıçta kent ve kırsal alan insanlarının yaşamları arasındaki farklılıktır. Mukaddime’nin bir yerinde bu konuda şöyle diyor:
“...Şehirlilerin müreffeh hayata alışmış olmaları, bolluk içinde yaşamaları, kendilerinin ve mallarının güvenliğini idarecilerine bırakmış olmalarındandır. Kale duvarları içinde hiçbir korku ve endişe duymadan rahat rahat uyurlar. Silâh bile taşımazlar... Göçebelere gelince; onlar topluluklardan ayrılarak ıssız yerlere çekilip kendi başlarına çöllerde, uzakta yaşadıkları ve sığınacak surları ve kaleleri bulunmadığı için kendilerini, aile ve mallarını korumaya mecburdurlar. Onlar saldırılara karşı korunma hususunda kendilerinden başka kimseye güvenmezler... (s. 281)”
Kan bağı sınırı
Bu iki ayrı topluluğun gelecekteki birlikteliği doğal ve diyalektik bir sonuçtur. Doğal olarak da kırsal alandakiler için ortak yaşamın ortak mekânı daha konforlu bir yaşam sunan kentlerdir. İbn Haldun’a göre gerek kırsal alanda ve gerekse kentlerde “nesep”lerin bozulmadan korunabilmesi mümkün değildir. Bu durumda asabiyet söz konusu edildiğinde asıl olanın, kan bağının varlığı değil, yakın ilişki ve karşılıklı yardımlaşmanın akrabalık bağı inancını ortaya çıkarmasıdır. Bu durumda İbn Haldun, asabiyeti yalnızca kan bağı ile sınırlandırmamış olmaktadır.
Sıradan, basit asabiyetlerin bir araya gelerek, birleşik asabiyetler oluşturması, kuşkusuz başka asabiyetlere karşı onları daha güçlü kılar. İbn Haldun’a göre, “...bunun sebebi şudur: Devlet ancak asabiyetle kurulur ve yaşayabilir. Asabiyet sahibi olanlar o devletin sınırlarında bulunarak o devleti koruyan ve onu aralarında paylaşan kimselerdir. Kendisini koruyan boyların sayısı çok olan devlet kudretli bir devlet olup, onun memleketi o nispetle büyük olur ... (s. 356-357)”
Ancak bu birleşmeler o kadar kolay olmaz; bu yolda pek çok zorlu mücadeleler: “... üstelik başkanlık edebilmek için başkanın mensup olduğu asabiyetin diğer asabiyetlere, yahut o kabilenin dalları diğer boy ve dallara sırayla üstün gelmiş olan boy ve daldan gelmesi de şarttır. Çünkü kavmin diğer boy ve dalları ancak başkanın mensup olduğu kabile ve dalın üstünlüğünü hissettiklerinde bu kudret sahibi olan başkanın emirlerine uyar... (s. 294)” Yani, asabiyetlerin gücü, mücadele ettikleri öteki asabiyetleri kendi birliğine katmakla doğru orantılıdır. Ancak bu koşulla daha büyük hedefler ardında olabilir. Çünkü varlığı ve sürekliliği buna bağlıdır.
Bu birliktelikte, İbn Haldun’un işaret ettiği bir başka önemli husus daha var; kaybolan değerler ve onun telafisi. İbn Haldun bunu Halife Ömer’e ait bir anekdotla anlatır: Halife Ömer döneminde İran alındığında, onun emri ile eski Fars kültürüne ait ne varsa yok edilmiş. Zaman içinde yalnız Fars kültürüne ait olanlar değil, Keldani, Süryani ve Babil kültürüne ve medeniyetine ait unsurlar da tahrip edilmiş. Yıllar sonra Me’mun, bunun büyük bir eksiklik olduğunun farkına varınca bu geçmiş uluslara ait yapıtları Yunanca’dan çevirerek elde edebilme yoluna gitmiş (s.114-115).
İyi de, Abbasi halifesi neden geçmişteki pagan kültürüne ve medeniyetine böylesine tutkulu bir ilgi duysun ki? En iyisi bütün bunların yanıtını bize yine İbn Haldun versin:
“... Araplar Fars, (Doğu) Roma yurtlarını fethettikten ve onların kız ve oğlanlarını hizmetlerinde kullandıktan sonra, bu iki milletten birçok şeyler aldılar. Araplar bu çağa kadar medenî ve yerleşik bir hayat yaşamıyorlardı. Rivayet edildiğine göre, Araplara yufka ekmek takdim edildiğinde bu ekmekleri beyaz kâğıt sanmışlardır. Kisraların hazinelerinde kâfur bulduklarında bu kâfurları tuz sanarak yoğurdukları hamurlara katmışlar. Bundan başka daha bunun gibi hareketlerde bulunmuşlardır... bunlar, (onlara bilmedikleri) işlerin nasıl yapılacağını, yemek, giyim, ve sâirenin çeşitlerini öğrettiler. Gitgide Arapların yaşayışı çeşitlendi; hayat için gereken şeyleri çoğaltıp ilerlettiler... (s. 374)”
Bütün sorun, “..hayat için gereken şeyleri çoğaltıp ilerletmek..” Me’mun’un ardında olduğu şey de bu idi.
Stowasser’in Haldun çözümlemesi
Prof. Dr. Barbara Stowasser, “İbn Haldun’un Tarih Felsefesi: Devletlerin ve Uygarlıkların Yükselişi ve Çöküşü” konulu söyleşisinde, İbn Haldun’un devletin doğuş ve yıkılış süreci konusundaki düşüncelerini 5 aşamalı olarak ele almıştır:
1. Aşama, aile ve din bağlarının güçlü olduğu aşama. Araştırmacıya göre bu aşama, devletin korunması için zorunlu olduğu dönemdir.
2. Aşama, yönetenin (hükümdar) iktidarı tekeline almağa başladığı dönemdir. Bu aşama, devletin sürekliliği için doğal ve zorunludur. Prof. Dr. Stowasser’e göre yöneten (hükümdar) ancak bu aşamada iyi düzenlenmiş bir devleti kurabilecek güçte olabilmektedir.
3. Aşama, lüks ve debdebe öğrenme ile geçen zamandır. Araştırmacıya göre bu aşamada yöneten (hükümdar), lüks ve debdebeyi kendi otoritesini ve kişisel gereksinimlerini karşılamak için kullanır. Kendi otoritesini koruyacak paralı askerlere bu aşamada başvurur.
4. Aşama, doyum, tatmin ve kendini beğenme ile geçmektedir. Lüks ve rahat artık bir alışkanlık ve yaşam biçimi olmuştur. Yöneten ve yönetenin yakınları bu durumun sonsuza değin süreceği inancındadırlar.
5. Aşama; Prof. Dr. Stowasser’e göre bu aşama, din ve dayanışmanın sayesinde başlangıçta sağlanan yaşamsal güçlerin, hısımlığın (asabiyet) tahrip edildiği dönemdir. Yönetici (hükümdar), artan israf sonucu satın aldığı destekçilerinin desteğinin ve vazgeçmediği lüksünün devamı için vergileri artırmak zorundadır. Konfor ve lüksün tükettiği alışkanlıklar fiziki zafların ve kötü huyların yayılmasına neden olmaktadır. Devlet kendi içinde çözülmeye başlamıştır. Az sonra da dışardan gelen genç ve sağlıklı bir grubun istilası ile “... yağı bitmiş bir lambanın fitiline benzer şekilde sönecektir.”(s.44-45)
Bilmem başka söze gerek var mı!
PROF.DR. İ. GÜVEN KAYA Beykent Üniversitesi Öğretim Üyesi
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
En Çok Okunan Haberler
- Malatya depremi: 'Endişe verici' diyerek uyardı!
- İYİ Parti'de Akşener krizi
- Kan donduran 'taciz' iddiası
- Muharrem İnce’den sert yanıt!
- Ankara’da konuşulan iddianame
- Oktay Kaynarca’dan ‘Selahattin Demirtaş’ açıklaması
- TÜPRAŞ'tan açıklama geldi
- Beşiktaş'tan Van Bronckhorst kararı!
- 'Tweet bu kadar, gerizekalı!'
- Sedat Peker'in avukatı hayatını kaybetti